Sev Beni Hocam

Her ne kadar yoga yolculuğunda ilerlemek ancak sevdiğimiz, güvendiğimiz ve iyi niyetine inandığımız bir rehber eşliğinde mümkün olsa da, iş bu rehberi bulmakla bitmiyor. Hatta süreç daha yeni başlıyor diyebiliriz. Çünkü hoca ve öğrenci uzun soluklu ilişkilerinde derinleştikçe, öğrencinin bilincinin derinliklerinde yatan ve çoğunlukla da çocukluk döneminde tatmin edilememiş ihtiyaçları su yüzüne çıkmaya başlıyor. Bunlardan en belirgini, hoca tarafından onaylanma ve sevilme ihtiyacı. Öğrencinin ebeveynlerine ve dünyaya bağlanma tarzıyla bağımdaşlık skalasındaki yeri, hocasıyla kurmaya çalışacağı ilişkiye dair önemli ipuçları taşıyor. 

Özsaygısı ve özsevgisi yeterince gelişmemiş bir toplumun mensupları olarak, bir öğrenme alanına adımımızı attığımız anda bir çocuk gibi davranmaya başlamamızın sırrı işte burada yatıyor. Derhâl onay istiyoruz. Varlığımız onaylansın. Bir başkası tarafından. Beğendiğimiz, saygı ve hayranlık duyduğumuz birisi bizi görsün, bizi beğensin. Onun hayatında yer edinelim. Onun dünyasına bir iz bırakalım. Ben bilmez miyim bu isteği, ihtiyacı. Hocam beni görsün, hocam beni sevsin benim için de ne kadar büyük bir ihtiyaçtı! 

Bağımdaşlık üzerine araştırma yaptığım sıralarda Saim Koç ve Nil Gün’ün Özsaygı isimli kitabına rastlamıştım. Nereye gitsek peşimizi bırakmayan bu onay ihtiyacına ilişkin diyorlar ki “Özsevgisi gelişmemiş insanlar onay dilenciliğiyle yaşamlarını sürdürürler. Özsevgimiz yeterince gelişmemişse onay almayan davranışlarımız karşısında varlığımızın reddedildiği hissine kapılırız. Bize yöneltilen her eleştiri sevilmediğimizin bir kanıtı olur.” 

Hayatımızın ilk altı yılında anne babamızdan aldığımız sevgiyle doğrudan ilişkili olan bu dinamik, hayatımızın ilerleyen dönemlerinde yer eden öğretmen, arkadaş, sevgili, patron gibi önemli figürlerle olan ilişkilerimizde de kendini sürekli tekrar ediyor. Bir yoga sınıfına adım attığımızda, bilinçsizce aynı dinamiği hocamıza da yansıtıyoruz. Tecrübeli hocalar öğrencideki bu eğilimin hemen farkına varıyorlar. Hakikat yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Bazı öğrenciler bu aşamada küsüp gidiyor. Sebat edenlerse zamanla hocanın sözlerinin ardında yatan esas mesajı kavramaya başlıyorlar. 

Bir yoga hocasının görevi öğrenciye birtakım fiziksel hareketler öğretmekten ibaret değil. Hakiki hocaların görevi, biz öğrencilerin kör noktasına düşen gölgelerine, yıllar yılı hayatımızı esir almakta olan işte bu dinamiklere ışık tutmak. O nedenle hocamızın yaptığı her yorumda varoluşsal krizlere yuvarlanmadan önce, onun bizim karşımızda değil, yanımızda yer aldığını kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız gerekiyor.

Birkaç yıl önce, hocam beni salakça bir hatam yüzünden tüm sınıfın önünde çok fena haşladı. Hatam sadece salakça değil, aynı zamanda birilerini incitebilecek bir hataydı. O kadar utandım ki bir daha bir satır dahi yazmayıp, bir saat bile ders vermemeye ant içtim. Fakat sonra, ateşli eleştirisini yüzüme püskürttüğü günün ertesinde tüm sınıfa konuşurken dedi ki, “Benim tepkimle vaktinizi, enerjinizi harcamayın. (Alt yazı: kendinizi bana sevdirmeye uğraşmayın). Benden gelen öğretiye kulak verin. Benimle olan ilişkinize çok önem vermeyin.”

Olayın üzerinden geçen yılların ardından şimdi buradaki hoca koltuğumdan bakıp da görüyorum ki öğrenci zaten seviliyor. Evlat gibi oluyor. Yaptıklarına kızıyorsun ama sevmekten vazgeçmiyorsun. Asla vazgeçmiyorsun. Öğrencinin davranışları, sözleri, tembellikleri, derse gelmeleri, gelmemeleri, gerilemeleri, ilerlememeleri o sevgiyi değiştirmiyor. Hep seviyorsun. 

Yani hocamın beni, benim sizi sevmem yetmez. Sevgiye layık olduğunuzu hocanızdan duymanız ıstırabınızı dindirmez. Çünkü sizi esas sevecek kişi yine sizsinizdir. Hoca da, koca da, sevgisinden mahrum kaldığınız ana babanın yerine geçemez çünkü. 

​Biz onaylanma ve sevilme ihtiyacımızı dışarıdan değil doğrudan kendimizden karşılayabildiğimiz ve kendimize ebeveynlik edebildiğimiz ölçüde bu sevgi ve onay dilenciliğinden özgürleşebiliriz.

Yoga çalışmasında derinleşmek, “ileri seviye” bir yoga öğrencisi olmak, tek el üzerinde cambazlık yapmak değil, işte bu dinamiklerden sıyrılmak demektir. 

* İnsanlık Hali kitabından alıntıdır.



Yorum bırakın