Öncelikle: Yazının ilk paragrafında “yoga asana yapmamamızı” olacakmış herhalde, yapmamızı olmuş… Değiştirmek istersen diye söylüyorum.
Ben bu 28 gün yoga işini sevdim, yazılarını daha sık okuyabildik bu vesileyle diye :))
Herhalde herkes gibi ben de gözlerim dolarak okudum bebek anını. Yalnız bebeği kaybetmen ve acılanman vb kısmında değil (o kısmı bana tamamen aşina olduğundan belki onu daha beklenir buldum) şu kısmında esas sarsıldım:
Sizi seviyorum. Çok seviyorum diye başladım ya, o yüzden bu hikayeyi anlattım. Benim için öğrencilerim sahip olmadığım çocuklarım. Yanlış anlaşılmasın, onlara annelik etmiyorum ama yaratıcı gücümü onlara aktarıyorum. Ve bunun sonuçların görmek beni inanılmaz mutlu ediyor.
Ben de 41 yaşlarımdayken benzer bir krizler yaşamış, kendimi bebek bebek diye -hiç de olmayacak bir ilişki durumundayken üstelik!- perişan etmiş, hayatımı ona göre planlayıp düzenlemiş ve her ay acı bir kanamayla kös kös yerime oturmuştum. Sonrasında nasıl o kadar -kolayca demesem de- pürüzsüzce, kıymıksızca bu istekten kurtulduğuma hayret ettim, üstünden bir zaman geçtikten sonra. Sonra bir baktım, aaa, meğersem o zamandan beri benim bir sürü kızım, bir sürü çocuğum, bir sürü yaratıcı enerjimi paylaştığım varlığım olmuş! Ben, Bünyan’da, Bünyan’a bir şeyler yapmak istiyorum diye didinip duruyordum, meğer kendime, annelik enerjime akacak yer arıyormuşum! O arada geçen zamanda ben bir sürü genç kıza, bir sürü çocuğa abla olmuşum, rol modeli olmuşum, annelik yapmışım, bu taşların nasıl oturduğunun farkında bile olmadan.
Ne ilginç, biz inat etmedikçe, isteklerimizde tutturmadıkça, kabulde kaldıkça evren bize hayal ettiğimizden de fazlasını veriyor.
Yeni romanımızla(!), Burak Gökçe’mizle iyi çalışmalar… Bak şimdiden alıştık ona!
Sevgili Defne,
Öncelikle: Yazının ilk paragrafında “yoga asana yapmamamızı” olacakmış herhalde, yapmamızı olmuş… Değiştirmek istersen diye söylüyorum.
Ben bu 28 gün yoga işini sevdim, yazılarını daha sık okuyabildik bu vesileyle diye :))
Herhalde herkes gibi ben de gözlerim dolarak okudum bebek anını. Yalnız bebeği kaybetmen ve acılanman vb kısmında değil (o kısmı bana tamamen aşina olduğundan belki onu daha beklenir buldum) şu kısmında esas sarsıldım:
Sizi seviyorum. Çok seviyorum diye başladım ya, o yüzden bu hikayeyi anlattım. Benim için öğrencilerim sahip olmadığım çocuklarım. Yanlış anlaşılmasın, onlara annelik etmiyorum ama yaratıcı gücümü onlara aktarıyorum. Ve bunun sonuçların görmek beni inanılmaz mutlu ediyor.
Ben de 41 yaşlarımdayken benzer bir krizler yaşamış, kendimi bebek bebek diye -hiç de olmayacak bir ilişki durumundayken üstelik!- perişan etmiş, hayatımı ona göre planlayıp düzenlemiş ve her ay acı bir kanamayla kös kös yerime oturmuştum. Sonrasında nasıl o kadar -kolayca demesem de- pürüzsüzce, kıymıksızca bu istekten kurtulduğuma hayret ettim, üstünden bir zaman geçtikten sonra. Sonra bir baktım, aaa, meğersem o zamandan beri benim bir sürü kızım, bir sürü çocuğum, bir sürü yaratıcı enerjimi paylaştığım varlığım olmuş! Ben, Bünyan’da, Bünyan’a bir şeyler yapmak istiyorum diye didinip duruyordum, meğer kendime, annelik enerjime akacak yer arıyormuşum! O arada geçen zamanda ben bir sürü genç kıza, bir sürü çocuğa abla olmuşum, rol modeli olmuşum, annelik yapmışım, bu taşların nasıl oturduğunun farkında bile olmadan.
Ne ilginç, biz inat etmedikçe, isteklerimizde tutturmadıkça, kabulde kaldıkça evren bize hayal ettiğimizden de fazlasını veriyor.
Yeni romanımızla(!), Burak Gökçe’mizle iyi çalışmalar… Bak şimdiden alıştık ona!
Sevgiler,
– Candan iPad’imden gönderildi
İnsanlık Hali şunları yazdı (25 Haz 2017 08:19):
> >