
28 günlük yoga döngüsü sırasında günleri saymak kolaydı. Çünkü bir sonu vardı. Sonu görünmeyen bir denizde yola çıktığımızda bocalamamız doğal. Bu sonu baştan görünen döngülerin en büyük tehlikesi döngü sona erince kişinin zihne öncekinden daha fena bir biçimde esir düşmesi. 28 günü tamamladık diye bayram edip sonra dört gün sırt üstü yatmak mesela… Biz neden o 28 gün boyunca kesmeden, kesilmeden, el ele tutuşarak ay etrafında halay çektik? Hayatımız bir ritme otursun diye. Bu bir. Ama başka bir şey daha var: Bir çoğunuz yazılarınızda bunu belirttiniz zaten. Ben de tekrarlayacağım: Yapamam sandığınız bir şeyi etrafınızdaki insanların desteği ile yapmaya başladığınızda ve pekâlâ olduğunu ve hatta hoşunuza gittiğini gördüğünüzde yaşanan özgürlük hissi. Bu işte zihnin sınırlarının ötesine geçebilmiş bir varlık olarak yaşamaya başladığımız ilk andır.
Tüm yogaların nihai amacı özgürlüktür. Zihnin, egonun, sımsıkı sarıldığımızdan “ben” kimliğinin esaretinden kurtulma, zincirleri kırma çalışmasıdır bu. Hatha Yoga özelinde bakacak olursak vücudu bir takım zor şekillere sokup orada gevşebilmek, şekle girdiğimizde uyanan duygulara şöyle bir bakıp onları nefesle yumuşatmak, tıkandığı yerde nefesi açmak yani zor durumu bir yenilik alanına çevirme yetisidir Hatha Yoga. Bu süreci hatha yoga yapanların çoğu zaten bilirler. Her “zor” poz bir gün çözülür, her “sıkıntılı şekil” günü gelir serinin en hevesle beklenen durağına dönüşür. Zor, sevmiyorum, hoşlanmıyorum, sıkıntı veriyor, gibi zihinsel tepkilerin inat edilmediği takdirde mum gibi eriyip yerlerini yeni zihinsel tepkilere bıraktığını biliyoruz.
Bu, hatha yoga serilerini yaparken, “mat üzerinde” iken tanıdığımız bir hal. Bunun aynısı aslında tek başımıza yogaya başlayacağımız anda da yaşanıyor. Günün yogaya ayrılmasını istediğiniz zaman dilimini zorlandığınız bir poz olarak düşünün. Oraya girmemek için zihnin uydurduğu çok inandırıcı hikayeler (bugün yorgunum, dün çok yedim, bugün canım sıkkın, bugün duygusalım, bugün karnım şiş, bugün dinlensem daha iyi, bugün şöyle, bugün böyle, bugün, bugün, bugün, her gün bu böyle aslında) esaretin zincirleri aslında. Eğer o alana girmezseniz, yattığınız yerden çözülmez. Yeni bir alana ayak basamazsınız. Tutsaklığın sonu gelmez.
Çitta zihnin yoga dilindeki adıdır. İçinde tüm korku, endişe, öfke gibi bastırılmış duygular, benlik duygusu ve analitik zekayı barındırır. Korkunun sürdüğü bir otobüste analitik zekanın zeki çıkarımları ile yapılanan bir kimlik düşünün. Bu otobüste gidiyorsanız kendinizi tek başına yoga yapmaya motive etmeniz çok zor. Başta kolay da – ne de olsa ego sever yogacı kimliğini, sağlıklı yaşamı, parlak teni, serinkanlı imajını- sürdürülebilirliği yok.
Patanjali usta çitta’nın karşısına İşvara’yı koyar. İşvara içimizdeki hocadır. Tüm iyi hocalar gibi o da öğrencisinin koşullar değişse de kendini özgür, tamam ve tatminkâr hissetmesini ister. Öğretisini bu yönde sunar. İşvara’nın sürdüğü otobüste yolculuk etmek her başlangıç öğrencisine nasip olmaz. O yüzden ilk yıllarda iç hocamızıuyandıracak bir dış hocaya ihtiyaç duyarız. Yani bizi yönlendirecek bir rehbere… Çitta ile İşvara’nın çatışmasını Çitta ile Dış Hoca yaşarlar. Dış Hoca’nın işi öğrenciyi gölgeleri ile yüzleştirmektir. Çitta direnir. İşi budur. İçinde barındırdığı unsurlar (korku, kaygı, ben duygusu ve sos olarak analitik zeka) değişimden hoşlanmaz. Yüzleşme yerini bulursa değişim, dönüşüm başlayacaktır ki çitta’nın işine gelmez bu. O yüzden defansa geçer. Olaylar senin sandığın gibi değil, hocam der. Bir dolu açıklama gelir ardından. Hikayenin hikayesi.
Bunları biliyorum. Kendimden. Hocamla ilişkimden. Bu Eylül ayında Zhander hoca ile beraberliğimizin onuncu yılı bitiyor. Keşke diyorum, bana ilk başta söylediklerini dinleseydim. “Benim hakkımda ne biliyor ki” diye kulakardı edeceğime, senin böyle bir meselen var dediğinde hakikatten o meselemin olduğunu görebilseydim. Göremesem bile en azından ihtimaline inansaydım.
Çünkü ne dediyse doğru olduğunu ben zamanla gördüm. Ben yolun başındaydım. O sonundaydı. Öğrencinin vücut ve hareket özellikleri gibi zihninin de, tıkanıklık yaratankalıplarının, ısdırap getiren düşünme biçimlerinin de belli bir yükseklikten dımdızlak göründüğünü bilmiyordum. Kibirliydim. Kibirlisin dendiğinde bile defansa geçecek, hayır siz beni yanlış anladınız, durun ben size nasıl da tam tersi olduğumu açıklayayım diyecek kadar da cahildim.
O yüzden size diyeceğim şudur sevgili öğrenciler: Çittayı değil, hocanızı dinleyin. Tabi ki güvendiğiniz ve hayatla kurduğu bağın samimiyetini takdir ettiğiniz bir hocadan bahsediyorum. Ve eğer benim öğrencim olmayı seçti iseniz hayatın şu noktasında benim size söyleceğim tek ve en önemli şey: Yoganızı yapın. Her gün yapın. Hayatınızı öyle bir düzenleyin ki ona daima yer olsun. Alan olsun, zaman olsun. Siz ona öncelik ve önem verirseniz yoganın size vereceği çok kıymetli hediyeleri var.
Çitta’yı değil İşvara’yı kendinize mürşit seçin.
İyi Çalışmalar