Vritti’nin Panzehiri

Nrtta 2
Foto: Fatoş Şafak P.

Bu sabah evin dört köşesinde çalan saatlere uyandım. Telefonumu mutfakta unutmuşum. Bir diğer alarm da salonda kalmış. Ben ise çalışma odasında, ikili kanepede üzerimde bir tanecik battaniyeyle uyumuşum. Neden? Çünkü gecenin üçünde sarman kedimiz Havuç odamızın kapısında acı acı miyavlıyordu. Rüzgardan ürküyor Havuç. Pencerenin önündeki ağaçlar eğilip büküldükçe, gecenin karanlığını rüzgarın uğultusu doldurunca huzursuzlanıyor. Kedileri Leros’a götürüp doğaya saldığımızda keşfettik onun bu korkusunu. Rüzgar çıkınca yatağın, yorganın altına kaçtı, ortalık durulana kadar da orada kaldı.

Dün gece de ağaçların arasında ıslıklar çalarak esiyordu rüzgar. Kalktım, ara kapıyı kapattım. Çalışma odasındaki kanepeye kıvrıldım. Havuç yanıma yattı. Yatıştı. Biraz uyuduk. Sonra alarmlar çaldı. Evin içi buz gibiydi. Karşımızdaki park, gökyüzü ve arka pencelere bakan avlumuz zifiri karanlıktı. Bey derin uykuda. Günün en sevdiğim saati. Karanlık sabah.

Şimdi bunu yazar yazmaz aklıma bir anım geldi: İlkokul ikinci sınıftaydım. Folklor oynuyordum. Oynayamıyordum. (Gerçekten) Oynayamadığım için yarışmalara gittiğimizde okulun flamasını taşıtıyorlardı bana. Kafkas kıyafetini ben de giyiyordum ama sen flamayı taşı, başka da bir şey yapma deniyordu bana. Benim canıma minnetti. Çünkü hiç sevmiyordum folkloru. Bu sevmeyişimde de çok yalnızdım. Herkes bayılıyordu. İlkokul ikinci sınıfım folklor yıldızları ile doluydu. Artvin, Kafkas, Silifke…. Allah, cennet yurda ne kadar halk dansı bağışlamışsa benim folklor yıldızı sınıf arkadaşlarım da o kadarını oynuyordu. Bir ara iş öyle azıttı ki dersi mersi boş verdi bizim sınıf, safi folklor çalışır olduk. Davul, zurna, sek sek bas, vur sek bas diye kükreyen folklor hocamız önderliğinde alt katın feci çiş kokan buz gibi tenefüshanesinde zıplayıp hopladık.

Neyse… Size yazarken hatırladığım anımda da biz folklar yarışmasına gidiyoruz. Spor Sergi Salonu’nda olacak ama nedense önce okula gideceğiz, son bir prova için mi, otobüs mü oradan kalkacak yoksa okulda mı giyineceğiz hatırlamıyorum. Dediğim gibi ben zaten sadece flamayı taşıyorum. Aynı şimdiki gibi kış. Günler kısa. Normalde okula 8:30da gidiyorsak, bu defa 7:00de okulda olmamız  gerek. Oktay Abi’nin Murat 131 servisi ile gidecek halimiz yok. Annemle taksiye binmişiz. Taksici (o zamanlar ailemizin taksi durağı olan Ulaş taksiden çağrılmuş) yazık bu yavrulara, sabahın karanlığında okula mı gidilir, diyor. Ben yani yazık yavru ise büyülenmiş bir halde pencereden dışarıyı seyrediyorum. Hiç karanlık sabah görmemişim o güne kadar. Sabah ve karanlığın aynı cümlede kullanıldığını bile bilmiyorum. İnanılmaz bir şey! Hava kapkaranlık ama sabah!

İşte o gün bugündür karanlık sabahlar beni büyüler. Yıldızlı sabahla güne başlamak ne eşsiz bir şeydir.

Boğazlı kazak, yün tayt, tozluk donandım. Mumları yaktım. Altılı serimi yaptım. Altılı seriyi yeni icat ettim. Bu ay ileri seviye öğrencilerime de göstereceğim. Her hareketi altı nefes ya da altı tekrar yapıyorsunuz. Neden altı diye sormayın. Bilmiyorum. Karnı ağrıyan çocukla başlıyor, altı nefes. Sonra vajra çökmesi, dengede olanı, suçi, ve sonra vajrasana (virasana) da oturup üç pasif, üç aktif udiyana banda, sonra dizler ve dirsekler üzerinde altı tane aşvini mudra, malasana, purna mandala, varahi derken ayağa kalktığında zaten cilalanmış gibisin. Tüm kilitler açık. Altılı devam ediyorsun. Altı sama suçi squat. Altı surya namaskara vs vs . Hanuma dönüşleri de altı defa, sonuna kadar böyle gidiyor. Ritim seni götürüyor, hiç boş yok, dalmıyorsun. Dalamıyorsun. İçinde metronom çalışıyor. Tık tık tık tık tık tık. (Bahsettiğim seri size bir şey ifade ediyorsa yarın sabah deneyin.)

Hatha Yoga’da ritim, hareketten daha önemli. Şöyle demeliyim: Hareketten önce ritim gelişmeli. Bazı insanlarda ritim duygusu doğuştan var. Bende yoktu. Çok çalıştım. Çalışıyorum. İçimdeki ritmi bulmak, onu doğurtmak için. Hareketleri yapmak asla zor olmadı ama onları bir ritme oturtmak meseleydi. Tabii yogada ritmi veren,  yani içimdeki metronom dediğim şey nefes. Nefesi dinlemek gerek.  Kulağımıza dayadığımız bir deniz kabuğunun hışırtısı gibi nefes gelip, gitmeli. Bir prana, bir apana. Bir alış, bir veriş. Bir abyasa, bir vayragram. O yüzden de hareket olsun nefesi sonra oturturum dememeli insan. Ben eskiden derdim. Nefes ritmi verecek. Hareket sonra gelecek.

Ritim apana vayu tarafından yönetilir. Hareket ise prana vayu. Apana vayu ayaklara, tabana,  ayak bilekleri ile kaval kemiklerine indiği zaman çözülmüş oluyor. Oralara inemediyse ve dizin üzerinde bir yerde, uyluk kemiği ya da pelviste takıldıysa dizlerde incinmeler baş gösteriyor. O yüzden başta apanayı aşağı indirebilmek lazım. Bu da tastamam ayaklarıma kara sular indi, diye tabir ettiğimiz durum aslında. İnsin. Yogaya başlamadan önce ayaklarınıza kara sular insin. Neden? Apana vayunun rengi siyah, unsuru da sudur da o yüzden!

Apana ritimdir. Onun akımı bir defa çözülsün ritim konusunu kafaya takmaya gerek kalmaz. Apana hem ritimdir, hem de vritti’nin panzehiridir. Çok düşünen, dertlenen, ayrıntıya takılıp varolanı hissetmekten aciz yapıdaki insanlara özellikle bol apana çözücü lazım. Enerji aşağı aksın ki kafanın ağırlığı azalsın. Vritti’nin panzehiridir apana.

Panzehirden, zehirden bahsederken aklıma bir şey daha geldi. Yıllar önce hocamız, küsmekle insanın kendini zehirlemesi hakkında pek yerinde bir cümle söylemişti. Kendini sokan akrebin, karşısındakini zehirleyeceğini sanması gibi bir şeydir küsmek. Bu konuda da yazacağım. Ancak, malum günümüz insanının internetten bir şey okuma sabrı az, tahammül sınırları düşük. O yüzden ben şimdi çekileyim. Yakında yine gelirim. Madem oradasın, sevgili okur, ben de buradayım işte.

Kal sağlıcakla….

DefneNrtta 2.jpeg

 

 

 

 

 

Vritti’nin Panzehiri’ için 8 yanıt

  1. mutlutesadüfler 07/12/2018 / 11:15 am

    Burdayız hocam her daim 🙂 siz yazın yeter ki biz okuruzzzz 🙇🏽‍♀️🙏🏼

  2. Serap Tütüncü 07/12/2018 / 12:12 pm

    Bazı günümüz insanı da sabırla Defne Hoca’nın yeni yazılarını bekliyor, okumaya doyamıyor. Ne kadar uzun o kadar iyi ❤️

  3. ozgurzeytin 08/12/2018 / 12:26 pm

    Hele de şu okul anılarını nasıl özlemişim..

  4. Anonim 10/12/2018 / 12:20 pm

    Uzun uzun anlatın lütfen biz hep köşemizde beklemekteyiz..

  5. Anonim 10/12/2018 / 7:55 pm

    Bir suru mailin arasinda sizden geleni hep sabirsizlikla actigimi soylesem.. siz yazin, daha da uzun yazin, biz dunyanin hangi kosesinde olursak olalim okuruz.. Kafalar cok dolu, hosuma gitti karasulari ayaklara indirmek 🙂 Kusmekle ilgili yazinizi da heyecanla bekliyorum.

  6. Mehmet Kırmızıgül 17/12/2018 / 2:44 pm

    Gerçekten harika sizi takipteyim bende hayatımda hep içimdekileri dökmek istedim sayfalara. Ama artık bloga dökeceğim. Tabi rabbimin izniyle inşallah
    Saygılarımla

    Mehmet

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s