Korona Günlerinde Atina 2

IMG_1474
Svastikâsana

12-Mart-2020

Atina

Bu sabah ilk iş size yazıyorum. “İlk iş” demem lafın gelişi. Aslına bakarsanız bu saate kadar çok iş yaptım. Yazının başına sabah saatlerinde geçtiğim için sevinçliyim. Üstelik evden bile çıktım. Hava günlük güneşlik. Sokaklar sessiz ve boş. Bana kokularıyla hep Tayland’ı anımsatan balık pazarının önünde yavaşladım. Öğlen yemeği için bir şeyler almam gerek. Balık için saat geç oldu. Bu pazarda, sabahın balıkları korona günlerinde bile yedide kapışılıyor. Zaten balık çok sevmeme rağmen ayda bir ya da iki defa yiyorum en fazla. Pazarın önünde yavaşladım çünkü kırmızı mercimek, nohut, pul biber, brokoli ve horta (otlar) alacağım. Korona günlerinde her gün yemek pişiriyoruz. Az pişiriyoruz ki o gün yensin bitsin. Ertesi gün haydi bir daha.

Dün, “ne eksik-ne fazla-tastamam” yapmamız gerekenleri yazarken bağışıklık sistemini güçlendirecek bir iki şeyi yazmayı unuttuğumu bu sabah duşta fark ettim. Zaten insanın aklına parlak fikirler ya duşta ya da yogada geliyor. Elinin kolunun kaleme uzanması en zor zamanlarda yani! Bu ara sigarayı bırakmak için iyi bir zaman. Madem korona ciğer dokusu zayıf insanları ilk evvela vuruyor, o halde haydi ciğere kuvvet. Atılacak akıllıca bir şey adım da şu ara alkole ara vermek olabilir. Türkçemiz iki ciğer arasındaki bağı her gün kulağımıza fısıldıyor ya ben burada yine de hatırlatayım: Karaciğerin sağlığı doğrudan akciğerinkine bağlı ve akciğerindeki de karaciğere. O halde ciğerleri dinlendirip, güçlendirmenin tam zamanı. Alkol, sigara, şeker, kızartma, kimyasal madde (gereksiz yere alınan baş ağrısı ve mide ilaçları, kafamıza göre yuttuğumuz antibiyotikler ve tabii keyif verici kimyasallar) arası vermek için iyi bir vakit.

Bağışıklık sisteminin gücünü üç etken belirliyor: Yediklerimiz, uyku ve stres.

Yemek hakkında söylenecekleri söyledim. Uyku hakkında ise tecrübeyle bildiğim birkaç şey var. Erken yatıp 7-8 saat uyuduğum günler sağlığım, gücüm yerinde, etrafımdaki hastaların bana bulaştırabilecekleri mikroplara karşı daha dirençliyim. Ayurveda ve yogada özellikle gece 10 ila 2 arasındaki uykunun altın değerinde olduğu söylenir. Bu zamanı uyuyarak geçirmek için elinizden geleni yapmanızı öneriyorum.

Dün gece 9 buçuk gibi yattık. Yatakta biraz sohbet ettik. Sonra ben uyumuşum. Bey ne zaman uyudu bilmiyorum ama sabah dört buçukta küçük kaplanımız Kaptan Havuç neşeyle ayaklarımıza saldırınca uyandık. Evimizin yanındaki parkta da kuşlar ötüşüyordu. Havuç kesinlikle uyanmamız taraftarıydı. Yorganlar, battaniyeler arasında hoplayıp zıplıyor, örtü altında kıpırdanan bir ayak parmağını, el bileğini ya da dirseği affetmiyordu. Onu odadan çıkartmak için ayağa kalktım. Sonra düşündüm. Alarmın çalmasına bir saat var. Her sabah zaten beş buçukta kalkıyorsun, bu sabah bir saat erken kalmış ol, ne var ki? Böylece Bey’i uyuduğu odada bırakıp Havuç’la mutfağa yollandık. Mama paketinin hışırtısını duyan Mili de uykulu gözlerle geldi, tezgahtaki yerini aldı. Kahvemi hazırladım. Kitabımı alıp balkon kapısının önündeki koltuğa kıvrıldım. Gün doğumuna tam olarak 100 dakika vardı. Brahma Muhurta vakti. Evrendeki kozmik güçlerin yaratıcılığa, yoga, yaradana yaklaşmaya uygun bir hizaya dizildikleri vakit. Kahve biter bitmez, kitabı kenara koyup yoga odasına geçtim. Ben yogamı yaparken karanlık gökyüzü laciverte, gece mavisine döndü. Kediler Türkiye’den getirdiğim sağlıklı ketojenik mamalarını mideye indirmiş vaziyette, yanımdaki kanepede uyudular. Ben tüm ulu güçlere eğer bilgiyi akıtacak bir vasıta arıyorlarsa, burada ve hazır olduğumu bildirdim. Korona günlerinde sağlığımızı koruması için yine tüm güçleri iş birliğine davet ettim.

Bunlar uykuyla ilgili söyleyeceklerim. Gelelim strese. Korona günlerinde etrafımda ve kendimde iki tip hal tavır gözlüyorum. Hiçbir şeyi kontrol altına alamayacağını ve tek bildiğimizin hiçbir şey bilmemek olduğunu nihayet kabul edip gevşeyen tarafımız ve geleceğin kontrolden çıkması karşısında paniğe kapılıp etraftan (yukarıdan bir yerden) bir işaret, bir düzenleme bekleyen tarafımız.  Her meslek ve sektörde olduğu gibi yoga dünyasında da kursların, eğitimlerin, seyahat ve grup çalışması gerektiren etkinliklerin kaderi belli değil. Hocalarımız önümüzdeki ay Avusturalya’dan Singapur aktarmalı İstanbul’a gelecekler. Herkese açık bir hafta sonu workshopu düzenliyoruz. Daha şimdiden 43 öğrenci yazıldı ve kurs ücretinin tamamını ödediler. Sonra hocaların programında İsrail kursu vardı, oradan Yunanistan’ın Paros adasında iki adet büyük kurs. En az 50-60 kişilik kurslar bunlar. Amerika’dan, Yeni Zelanda’dan, Avrupa, Rusya ve Japonya’dan insanlar kayıtlı bu kursa. Uçak biletleri aylar öncesinden alındı. Kurs ücretleri geçen sene yatırıldı. Ne olacak tüm bunlara? Kurs olacak mı? Olur da biz gidemezsek paramızı geri alabilecek miyiz? Hocaların kursu için İstanbul’da kiraladığımız yere kapora ödememiz gerekecek, ya hocalar gelemezse? O kapora ne olacak? Onlar için tutacağımız ev de cabası…

Bu ve benzeri sorularla öğrencilerim yüzlerini bana çeviriyorlar. Biraz annelerinden her şeyin yolunda gideceğini duymanın beklentisiyle. Ama daha çokça bu belirsizliğin içinde yeni standartlar belirlenmeli, yeni kurallar konmalı, belirsiz gelecek tutabileceğin her bir ucundan yakalanıp kontrol altın alınmalı telaşıyla. Oysa bu kadar hızlı değişen bir durumda yeni standartlar belirlemek hiçbir işe yaramaz. Bugün en mantıklı düzenlemeyi yaparsın, yarın geçerliliğini yitirir. Derin bir nefes alıp bilmemenin tek gerçek olduğu gerçeğine kendimizi bırakmalı ve evrenin bu düzeninin içinde bir anlam olduğuna inanmalıyız.

Eğer önümüzdeki iki-üç aya dair her şeyin alt üst olması ihtimali sizi strese sürüklüyorsa, B, C, D planlarına nasıl da muhtaç olduğunuzu bu fırsatla gözlemliyorsanız, siz de nefes alın. Ortada tek bir plan var: “The Divine” olan plan.

Şimdi, biz hocalar, bu ve benzeri özlü sözleri yoga derslerimizde hep tekrarlarız. Bilmemeyi seçin, deriz mesela çok soru sorup da her şeyi anlamaya çalışan öğrenciye. Anlamaya çalışma, hisset deriz, vücuduna odaklanacağına bir felsefe peşinde koşanlara. Ne zaman içeriden işaret gelirse o zaman asana’dan çık, deriz bir pozu kaç nefes tutacağını ısrarla soranlara.

Gün, verdiğimiz vaazları hayata geçirme günüdür.  Bilinmezin içinde durabiliyor musun? Çünkü içi boşaltılmış “yoga-şimdi-şu-anda” klişesinin birebir tecrübe edildiği (ve içinin nihayet dolduğu) gün bugün. Şimdiki zaman dışında bir hayat yok. İçine dalabiliyor musun? Dalamıyorsan, işe vücudundan başka. Nefes al ve yaşamın izlerini bul. Karnında, kalbinde, damarlarında. Kafandakinden daha gerçek bir yere götürecek o izler seni. Takip et.

 

 

Korona Günlerinde Atina 2’ için 2 yanıt

  1. fatma 12/03/2020 / 12:41 pm

    Evrenin bu düzeninin içinde bir anlam olduğuna, D(ivine) plana inanmak… ♥️ Panço’nun yoga evinin kapısına alıntılar yazdığı küçük bir tahta var, bilmem sen oradayken de var mıydı? “Praise Allah but tie your camel to a post” yazmıştı tahtaya bir sabah, pek gülmüştük sınıfça. Yaşadığımız korku ikliminde artık herkes devesini bağladığı o kazığa bir düğüm atmanın derdine düşmüşken bu deyişin vurgulanacak kısmı deveyi bağlamak değil, Yaradan’a bırakmak olmalı belki de artık♥️ çok güzel yazmışsın hocamu. Bu yazıyı çok kişi okusun ve onlara da bana geldiği kadar iyi gelsin dilerim♥️

  2. EsraSmith 12/03/2020 / 8:12 pm

    Such a great blog and really there is nothing we can do times like this I meant to travel to Istanbul to visit my family but it doesn’t sound good with virus spreading and I think we do our best to protect ourselves with other staff tickets and costs Universe will take of itself. Just trust Universe and everything happens for reason for our best. Xx

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s