İnsanlık Hali

Resim

Brooklyn’de karlı bir köşe kahvesi… Okul servisleri kar yüzünden gecikmiş, annelerinin ellerinin sürüklediği çocuklar kaldırım kenarlarındaki kar tepeciklerini aşarak okula koşturuyorlar. Bazı anneler ustalıkla bebek arabalarını kar tepelerinden atlatmayı da biliyorlar. Portland’da yağmur ne ise, New York’da kar o. Kimsenin hayatını fazla etkilemiyor.

Bizim köşe kahvesinin  içi sıcak. Sokağa bakan taraf boydan boya camekan, kış bahçesi gibi. Tatlı bir jaz müziği çalıyor. Gönül ister ki bir duyuşta kimin ne çaldığını bileyim de size yazayım. Ama maalesef bir jaz parçasını diğerinden ayıracak incelikte bir kulağım ve kültürüm namevcut. Ve fakat yine de bugünkü mektubumda size müziğin gücünden bahsetmek niyetindeyim.

Ben buraya, New York’a bir konser için geldim. Yunanistan’ın en tanınmış sanatçılarından biri, Eleftheria Arvanitaki, dünyanın en prestijli konser salonlarından biri sayılan Carneige Hall’da konser vermeye geldi. Ben de peşinden. Eleftheria dünyanın yarısını döndüyse bu konser için, ben de dörtte birini döndüm diyebilirim. Portland’dan New York’a uçak yolculuğu beş (5) saat sürüyor. İstanbul’dan Delhi’ye gitmek gibi bir şey. Gerçi şimdi bu konseri izledikten sonra Carneige Hall gibi bir konser salonu Delhi’de olsa ve Eleftheria Arvanitaki orada konser verecek olsa, oraya da giderim. O denli etkilendim.

O kadar etkilendim ki şimdi kendimi yine ergen gibi hissediyorum. İlk Joan Baez konserimden sonraki gibi, hayatım yeniden anlamla dolmuş gibi, aşık olmuşum gibi, tazecik ergen gibi… Öyle mutlu hissediyorum kendimi. Müzik ne güçlü bir şey! İnsanı nasıl da doyurup, dönüştürebiliyor. Tıpkı aşkta olduğu gibi bize o kenarda köşede kalmış duygularımızı yeniden yaşattıkları için sanatçılara hayran kalıyoruz. Onlarla yaşadığımız da sevda aslında.

Elefheria Arvanitaki Anadolu’dan sürülmüş Rumların acılı, öfkeli müziği Rembetiko’yu çağdaş temalar ile birleştirirek söylüyor. İnsana cennetten çıkma nehirler böyle şırıldar herhalde diye düşündürten bir sesi var ama dahası arkasındaki orkestranın gücü. O şırıl şırıl sese ud, buzuki, davul, zurna, klarnet, piyano eşlik ediyor. Hepsi bir araya gelip de  Carneige Hall’ın muhteşem müzik tesisatından kulaklarımıza ulaşınca insan çok ulvi bir tapınakta hakikatin sırlarına vakıf olmuş gibi bir hisse kapılıyor.

Sonra sahneye Ara Dinkjian çıktı, aldı eline udunu. Sahneyi soluk kırmızı bir ışık doldurdu. Kimse, Eleftheria bile yerinden kıpırdamadı Ara Dinkjian’ın parmakarı udun tellerinde gezerken. Müzik o kadar kuvvetli, öyle yeterliydi ki hepimiz iletişim için sözlerin gereksizliğini bir kez daha hatırladık. İnsanlık hali, bütün tuhaf girinti ve çıkıntıları, azgın rüzgarları ve tatlı kıpırdanışları ile onbir ud telinin titreşimlerindeki ifade buldu.

O zaman dedim ki ben, işte bu. Bundan ötesi yok. Ben’in ötekine insanlık halini anlatmasından daha ulvi bir şey yok. Hepimiz bunun için hasreti ile yanıp tutuşuyoruz. Aşkta, inançta , sanatta, edebiyatta hep bu yanıp tutuşmanın izleri var . İnsan en ham varoluş halini ötekine sunma ihtiyacı içinde. Bu ihtiyacın tatmini içimizdeki en büyük boşluklardan birinin kapanmasını sağlıyor. Neyin hasretini çektiğini bir türlü bilmeyen kopuk ruhlarımız ötekinin ruhu ile buluştuğunda ikiyle değil sonsuzlukla çarpılıyor. Bütün evreni dolduracak kadar büyüyor, büyüyor.

Orada Eleftheria Arvanitaki ile Ara Dinkjian’ın yarattıkları kainatın içinde onlarla beraber nefes alırken, dedim ki, bundan öte bir amacı yok insanın.

İnsanlık halinin hepimize aşina ama bir kadar da gizli sırlarını keşfet ve ifşa et… Mutluluk oralarda bir yerlerde gizli.

Konserden sonra New York’daki iki günüm daha vardı. Kar başladı. Arvanitaki’nin sesini kulaklarımdan ayırmadan ince uzun binaların, karlı parkların arasında yürüdüm. Koşturmadan, bir yere yetişmeye çalışmadan saatlerce yürüdüm, yürüdüm. Uzun zamandır ilk kez kendimi böyle tastamam hissediyormuşum, onu fark ettim.  Carneige Hall’da soluduğum o evren beni örümcek ağı gibi ince ve kuvvetli bağlarla yeniden hayata, insana, bütüne bağlamış.  Yaşamak hissetmek ile başlıyor.

Bize alemin sırlarının kapısını açacak olan şeyin nerede, ne zaman hangi şekide karşımıza çıkacağı hiç belli olmuyor. Bazen bir kitap, bazen bir yoga seansı, bazen bir dost ile atılan kahkaha ya da sevda, müzik ya da bir satır şiir. O bütünlük hissi hangi yoldan hayatımıza akarsa aksın, ruhumuzu doldurduğunda mutluluğun ne kadar içsel bir şey olduğunu, hayatta bizi kendimizden başka hiç bir şeyin veya hiç kimsenin mutlu edemeyeceğini bir kez daha hatırlıyoruz.

Aslında fazla söze de gerek yok. Bizim konserden sahneler burada. Bir de bu var. Benim sen sevdiğim parçalardan birisi. İyi dinlemeler…

Arvanitaki at Carne

İnsanlık Hali’ için 2 yanıt

  1. gözde akış 05/02/2014 / 4:17 pm

    Bu yazıyı okurken mantra dinlemiş kadar oldum …

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s