Sevgili Günlük okurları,
Ayurveda doktoru Robert Svaboda’nın bir sözü vardır: Haftanın bir gününü ters rutine ayırınız. Her gün ne yapıyorsanız o gün aksini yapın. Her sabah yedide kalkıp yogaya duruyorsanız o gün saat ona kadar yatakta kalın. Kahve içiyorsanız yerine bitki çayı için gibi gibi. Ben rutinlerin insanı olarak bu anti rutin deneyine henüz girişemedim. Bir gün yogamı yapmamak bile moralimi bozarken, kahvesiz bir sabah nasıl olabilir… Ama ne demişler: Yeni bir şeyin doğması için eski bir şeyin ölmesi gerekir. Her ölüm beraberinde yas getirir. Hem yas tutmayayım, hem de hayatımda bir şeyler değişsin, dönüşsün, eskisinden daha mutlu, daha sağlıklı, huzurlu, tatminkar bir insan olayım olmuyor işte. Dönüşmekse arzumuz o zaman bir parçamızı öldürmemiz gerek. Ardından da yas tutulur. Yeni bir aşk bile eski düzenin ölümünü gerektirdiğinden hüzünlü bir tarafı vardır. Taze aşık neden bir türlü mutlu olamıyorum diye kendine eziyet etmemelidir.
Hayatta yeni ilişkilere yer açmak için bazen eskileri öldürmek gerekiyor. İşte bu bana çok zor geliyor. Eski dostlukların bazıları biz öldürmeden, zaten yaşları gereği ölüyorlar. Ben bunu bir türlü kabullenemiyorum. Artık çok seyrek görüştüğüm ama eskiden canım ciğerim olan bir dostla buluşmuşsam muhakkak o eski bağı yakalamak istiyorum. Yakalayamazsak -ki o bağ çoktan tarihe (toprağa) karışmış olduğu için yakalayamıyoruz- o eski dostun değiştiğine, bana soğuk davranadığına, veya muhtemelen bana bir sebepten kızgın olduğuna karar veriyorum. Bir türlü o eski bağın artık toprağa karıştığına, yeni bri şeylere başlayamayacaksak o dotlukla inat etmemek gerektiğine inanmıyorum. İlk gençliğimde de böyle muhafazakar bir tararfım vardı. Herks yeni bir şeye başlardı, ben o şeyin karşısında dururdum. Sonra bir başladım mı herkesten çok ben tutulurdum o yeni şeye.
Aynı insanla yeniden başlasak bile o eski bağı kuramayız. O öldü. Yenisini kurabiliriz. Bunu dostluklarda anlamak zor belki. Eski sevgililerle daha kolay. Diyelim ki yıllar önce beraberdiniz ve sonra ayrıldınız, araya evlilikler, çocuklar, yaşanmışlıklar, kayıplar girdi ve yıllar sonra yeniden karşılaştınız, aşk alevlendi. Yirmi sene önceki aşkı yeniden alevlemek yerine, yenisini yaşarsınız. Yeni kimliğinizle birbirinizi tanırsınız. Dostluklar da böyle olmalı, ayrı düşmüş dostların yolları yeniden buluşursa sıfırdan kurulmalı o bağ. Benim aklım hep eskilere gidiyor. Yeniden bağ kurabilmek için eskiye değil, yeniyi bakmak lazım oysa ki.
Bunlar nereden aklıma geldi? Bugün yine dostlarla geçti. Portland’dan Meg, İstanbul’dan Beste, Burcu ve Gülçin bize geldiler. Uzun uzun bir Türk kahvaltısı ettik. Bey ile Gülçin Amerikavari bir dokunuşla kahvaltı kokteyli de hazırladılar. Sabahın erken saatlerinden itibaren evde hummalı bir çalışma vardı. Son yıllar içinde uzun soluklu yoga öğrencilerim, diğer Shadow Yoga hocaları, yazarlık atölyesinden arkadaşlarım vaktimi en çok geçirdiğim insanlar oldular. Yasemin gibi, Evren gibi çok eski dostlarla düzenli görüşüyoruz, onlarla bağ durmadan yenileniyor ama eski Cihangir arkadaşlarım, ünviersite ve lise arkadaşlarım benden uzaklaştı. Aileler kuruldu. Yeni çevreler edinildi. Ben de onlardan uzaklaştım. Bir yanım onları çok özlüyor. Bir yanım özlediğimin gençliğim olduğunu kulağıma fısıldıyor. Bir yandan da onlar hep görüşüyorlar, bir tek ben uzaklaştım sanıyorum ve sonra tek tek konuşunca herkesin yeni sulara yelken açtığını da anlıyorum. Öte yandan çok eski dostlarla akrabalık ilişkisine benzer bir şey de kuruluyor. Evet görüşmüyoruz, evet beni gündelik dertlerimi yeni arkadaşlarım daha iyi biliyor belki ama eskilerin de zor zamanlarda orada olacağını biliyor insan. İçin için hissediyor.
Yeni bir şeyin doğması için bir şeylerin ölmesi gerek mottosunu zaman için de kullanıyorum. Eğer öykü yazmak için zaman istiyorsam, o zamanı kullandığım bir diğer şey (uyku, sosyallik, sosyal medya, email yazışmaları) ölmese bile uykuya yatırılmalı. Bir zaman dilimi sadece o öyküye adanmalı. Veya yoga için aynı şeyi söyleyebiliriz. Ve hatta dostluklar için de… Bir dosta ayrılan zamanda diğer şeyler uyumalı. Zamanı bu şekilde kompartmanlara ayırmanın çok faydasını görüyorum ben. Tatminkar yaşamlar için zamanın parmaklarımızın arasından akıp gittiği hissine karşı bir takım önlemler almamız gerekiyor. O yine akıp gidecek tabii ama aktığı yerde biriken kumdan kule bizi mutlu edecek…
İşte böyle şeyler…
Bu pazar akşamı İstanbullu misafirlerimizi Tai yemeği yemeğe Blue Bamboo’ya götürüyoruz. Müsadenizle kalkıyorum.
Yarın görüşmek üzere…
İyi haftalar!
Defne.
Son bir kaç ayımın zihinsel düğümlerine Gordiyon’nun kılıcı gibi ne güzel vurdu bu kelimeler. Teşekkür ederim yazana, yazdırana, sevgili hocam.
Ne iyi geldi bu yazı hem de tam eski bir dostla kırgınlıklarla uzak kalınmış 4 sene sonrası buluşmaya karar vermişken. Acaba geçmiş hesaplar açılmalı mı falan diye dusunurken, anlatamayacağım kadar iyi geldi yazı. Teşekkür ederim Defne.
Son bir kaç ayımın zihinimdeki Gordion düğümlerine İskander’in kılıcı gibi ne güzel vurdu bu kelimeler. Teşekkür ederim yazana, yazdırana, sevgili hocam.
Dostluklarımı ciddi anlamda -çoğu zaman acıyla- sorguladığım bir zamanda böyle bir yazı yazman.. kalemine sağlık sevgili Defne. Hocam.