Atina Günlükleri 13

Screenshot 2020-02-24 at 7.56.09 PM
Pazartesi Sendromu

Geldik mi 13. güne!

Atina’da bu defa on yedi gün kalıyorum. Cuma günü İstanbul’a yolculuk. Dokuz günlük hummalı bir yoga dersleri, kitap etkinlikleri başlayacak. Bey Atina’daki evde kedilerle beni bekleyecek. Yeni hasta bakıcımız maalesef pek ümit vaadetmiyor. Bu kadar erken konuşmamak lazım ama Bey’in tekerlekli sandalyeden yatağa, tuvalete, arabaya geçirilmesi sadece güç değil, aynı zamanda vücut mekaniğini anlamayı da gerektiriyor. Bu hanım kızımızın kuvveti yerinde sayılır ama tekniği henüz kapamadı. Onları yalnız bırakamam. Kayınvalidem de bizde kalacak muhtemelen. Beraber biri bir ayağı çeker, diğeri ellerini yerleştirir, en azında düşüp de başını küvete çarpacak endişesi duymadan gidebilirim.

Erkeklerimizin sorumluluğu nasıl da biz kadınların sırtına biniyor. Bu, nasıl, ne zaman oluyor? Bizim Bey MS hastası diye özel bir durumumuz olduğunu düşünmüyorum. Roller değişmiş olsa, tekerlekleli sandalyedeki ben ve evin ekmek parasını kazanan o olsa ben emimin ki o benim şimdi hissettiğim sorumluluğu -haydi doğrusunu açıkça Türkçe, mertçe söyleyelim- suçluluğu duymayacak. Güvendiği kimselere beni teslim ettikten sonra yoluna gidecek. Ben de bunu yapıyorum ama içimdeki ataerkil sistem parmağını sallıyor. Bu suçluluğu hissedeceğine, onu da yanına al İstanbul’a götür diyor -ki bunu defalarca yaptık. Oysa biz bu düzene geçerken, yani benim 9 gün İstanbul’da, 20 gün Atina’da kalacağım  bir hayat programı yaparken, İstanbul’da kocasız geçireceğim  dokuz günün benim ruh sağlığım açısından önemini de konuşmuştuk. O zamanlar bir terapistimiz vardı. Evlilik terapisti. Sanırım biraz da onun sayesinde bu kararları verebilmiştik. Terapist özgürlüğümü ve huzurumu benden çalan sistemik utancı ortaya çıkartıp, kenara ayırmayı öğretmişti bana. Ancak hayallerini yaşayan bir kadın mutlu bir yuva kurabilirdi. Bunu da bizim Bey’e terapist anlattı. Erkeklerin modern dünyada, bağımsız kadınlar karşısındaki çaresizliklerini özetleyen “peki ya ben?” sendromunu da terapistimizden duyduk. Kadının muharebesi özgürlüğünü kısıtlayan utanç ve suçluluk duygusu ile olacaksa,  erkeğinki de yetersizlik kaygısıyla gelen ve yine kadının özgürlüğünü kısıtlayan “peki ya ben?” sendromuyla olacak.  Kadın erkeğin peki  ya ben sorusuna yanıt aramayacak. O iş erkeğin. Erkek de kadının suçluluk duygusunu gidermeye uğraşmayacak. O iş de kadında.

Bunlara ben postmodern feminist mücadeleler adını veriyorum. Erkeğin kadın üzerinde hiç fark etmeden, hiç bilmeden ve hiç mi hiç istemeden kurduğu baskılar bunlar. Kadın da aynı baskıyı kendi içinde kuruyor. Seni eğlendirmek, gönlünü hoş tutmak, yalnızlığını gidermek benim değil, senin işin diyemiyor. Diyemiyoruz. Bey’in İstanbul’a geldiği ilk yıllarda ona şehri beğendirmek, sevdirmek için nasıl didindiğimi hatırlıyorum. Ben çocukluğumdan beri candan bir bağla bağlı olduğum şehri görüyordum. Son on, yirmi, yirmi beş yılda şehrin geçirdiği değişimi hafızam filtreliyordu. Şehirlerimize bakarken oradaki mazimizi görürüz. Benim İstanbul’umu ancak benimle beraber Bebek’te, Hisarüstünde, Büyükada’da, Kadıköy vapurunda, İstiklal Caddesinde, Cihangir’de büyüyenler görecektir. Bunu çok geç anladım ve şehrimi beğenmiyor diye Bey’e gücendim.  Üstelik beğenmiyor değildi, benimki gibi duygusal bir bağ kuramıyordu sadece.

Nereden geldik buralara?

IMG_1502
Hafta sonu eğlenceleri. Atina sokaklarında Bey’i tek sıra, sağdan say.

Pazartesi sendromu yaşıyorum ben aslında. Hafta sonu o kadar eğlendik ki, kızlar sağolsun, o kadar gezdik, dans ettik, güldük, yedik içtik ki bugün tam bir akşamdan kalmalık halinde geçti. Sabah erkenden Gülçin’i metro istasyonuna bıraktım. O metroyla havalimanına gitti. Eve dönünde bir gati Salman Rushdie’nin Quixote’sini okudum. Niyetim on yedi günlük günlüklerim biterken kitabı ve başladığım öykü Eylül Konukları’nı bitirmekti. Ama galiba hem benim öykü, hem de Salma abinin Kişot’u İstanbul sonrasına kalıyor. Belki İstanbul günlükleri de yazarım. Ne dersiniz? Alıştık birbirimize.

24 dakikalık Kişot ghatisinden sonra yogamı yaptım. Biliyorsunuz cumartesiyi yeni ay sandım diye yoga kaldı, pazar ise sahiden yeni aymış. İki gün ayrı kalınca benim her yanım tutulmuş. Burnum da tıkalı. Üşüdük tabii sokaklarda günlerce. Burada hava çok soğuktu hafta sonu. Yoga çok güzeldi. Bitince hiç kalkasım yoktu ama kapı çaldı. Saat dokuz olmuş. Hasta bakıcımız ve Bey’i kaldırma vakti, kahvaltı ve öğrencilere yazılacak emailler, Cuma başlayacak derslerin kayıtları, derken bir kaç saat uçtu geçti. Yunanca dersi, erken akşam yemeği derken Pazartesi hayatımda bir kaç saat daha yuttu. Yemekten sonra bir ağırlık çöktü. Dün gece sadece beş saat uyumuştum. Havuç’un yanına iki dakika kıvrılayım dedim. Havuç içini geçire geçire uyuyordu. Ondan bana bulaştı herhalde. Çalışma odamın iki kişilik kanepesinde karanlık, derin bir uyku kuyusuna düştüm. Kim bilir ne zaman gözlerimi açtığımda nerede ve neden uyandığımı bilmiyordum. (İstanbul’da mıyım? Hangi sınıfın dersini vereceğim şimdi? diye düşündüm.) Bizim Bey de salonda benimkine benzer bir uyku komasına girmiş. Mili Gülçin’in yatağında, geri gelir diye bekliyor. Bir saat uyumuşuz.

Zar zor kalktım. Bir çıkmam gerek. Evde kalırsam bu blog çıkmaz. Öyküye hiç bakılmaz. Yürümeliyim. Temiz hava. Akşam vakti. Kaldi Kafe’ye geldim. Mahallede sayılır. Loş bir ortam. Kakao sipariş ettim. Hamur işlerine şöyle bir baktım ama dünkü kahvaltıdan sorna kırk günlük hamur işi arası veriyorum. Yoksa artık mayurasana’da filan kollarım vücudumun ağırlığını taşımayacak. 40 gün hamursuz.

Atina’ya akşam çöktü. Sizin orada gece olmuştur.

Huzurlarınızdan ayrılıyorum. Biraz da öyküme bakayım.

Yarın görüşmek üzere,

Defne.

Mili Havuç Uyku
Uyku kuyusuna düşenler

 

 

 

 

Atina Günlükleri 13’ için 3 yanıt

  1. Bahar 24/02/2020 / 11:34 pm

    Size balık arkadaşım diye hitap edebilir miyim?

  2. Meryem şafak 25/02/2020 / 9:17 am

    Haha sizin günlüğünüzden okuyunca bende yeni ay sanıp cumartesi yapmamıştım😂

  3. dfirenzed 26/02/2020 / 3:56 pm

    Evet, lütfen İstanbul’da da günlüklere devam edin. Sizi okumak çok güzel. 🙂

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s