Korona Günlerinde Yemek

(Yazarken şunu dinliyordum. Ayrıca “Athens Diaries” playliste de yeni parçalar ekledim.)

Herkese merhaba,

Akşamın 8’i oldu ve ben ancak şimdi bloğumun başına oturdum. Üstelik sabahtan beri çalışıyorum. Günü yine ghatikalara böldüm. (Ghatika: Yogada 24 dakikalık zaman dilimleri) Blog için ayırdığım iki ghatikalık süreye bir türlü sıra gelmedi. Üç kitap birden okuyorum. (Öykü, roman ve araştırma) . Yunanca dersim vardı, Skype’da. Günlük yazdım iki ghatika. Yoga yaptım 3 ghatika. Kahvaltı ettim. Öğlen/akşam yemeğimi yedim. Kedileri balkonda taradım. Bilmiyorum, gün geçiverdi. Bir ghatika mesajlarıma, emaillerime yanıt yazmak için internete girdim ama orada çok durmadım. Birden akşam oldu. Bu yaz saati uygulamasını hiç sevmiyorum.

Kokia’nın ateşi bugün normal seyrine döndü. Bir kez daha hepinize dularınız, şifa ve iyilik dilekleriniz için teşekkür ediyoruz.

Bir okurum karantina günlerinde yemek ile ilgili bir önerim olabilir mi diye sormuş. Bu yemek konusu dipsiz konu, ben de otorite olduğumu iddia edemem. Beni zehirlemediğini bildiğim ve tadını sevdiğim tüm besinleri iştahla yerim. Ama madem okurum karantina günlerine dair sormuş, şu aralar dikkat ettiğim bir iki şeyi sizinle paylaşayım:

İnsanın tüm zamanı evde geçice canı sıkılıyor. Zihinler yüksek tempoyla, hareketli yaşama alışık. Özellikle istanbul’da yaşayanlar için eve kapanmanın iyice travmatik olduğunu tahmin ediyorum. (Aklıma bir anım geldi. Doktora için ABD’ye başvuru yaptığım yıldı. İki senedir New York’ta yaşayan bir arkadaşım bana şöyle demişti, İstanbul’dan sonra seni NewYork’tan başka bir yer kesmez. Haydi canım Berkeley? Nope. Los Angeles? Yok. İstanbul’da alıştığın yüksek tempoyu sadece New York’ta bulabilirsin. Haklıydı. Sonraki yıllarda doktora için değilse bile başka sebeplerle yaşadığım ABD’nin nadide kentlerinin hiç birinde Manhattan’daki gibi huzur bulmadım, bir tek New York sokaklarında kendimi evde hissettim.) Yüksek tempodan ev inzivasına geçiş can sıkıntısını beraberinde getirir. Can sıkıntıyla baş etmenin nice yolu vardır. Bir tanesi de durmadan yemek yapıp, yemek yemektir. Bu durumda kendinize şunu sorunuz: Vücudumu mu besliyorum, ruhumu mu? Yemek ruhu beslemez. (Bu konu tartışılır tabii. Bizim Bey’e ve Yunan halkına soracak olursak yemek pişirmek, onu sunmak ve yemek bir sanattır ve kesinlikle ruhu besler). Şimdi biz tartışmamız dallanıp budaklanması diye yemek, yemek içindir argümanına sadık kalalım ve karnımızı doyumak için yediğimiz basit besinlerden bahsedelim. Pilav, köfte, mercimek, nohut, salata, kabak, havuç, patates filan öyle şeyler.

Can sıkıntısını geçirmenin en kolay yolu haz peşine düşmektir. Bize çabucak haz veren şeyler: Yemek ve cinsellik. Bol bol yemek yiyip sevişiyorsanız belki de canınız sıkılıyordur! Can sıkıntısına daha köklü bir çözüm ruhu doyurmaktan geçer. Sizi mutlu ve tatmin eden işleri günün merkezine koyun ve sağdan soldan gelen tüm rüzgara karşı o merkeze sadakatinizi korumaya çalışın. İnsanın ruhu doyduğu zaman, karnı kolay kolay acıkmaz. Bunu yaratıcı bir faaliyete daldığımız anlardan hatırlarsınız. Bazılarımız yaratıcı bir faaliyete en son çocukluğumuzda ya da lise yıllarımızda dalmış olabiliriz, öyle ise o zamanları anımsayın. Saatler geçer ve açlığımızı duymazdık.

Ruhu doyuran işlerle meşgul olmak karnımızı boş tutmayı gerektirmiyor. Ama pek hareket etmediğimiz için fazla da bir şeyler yemeğe ihtiyacımız yok. Sabah az bir şey ve öğlen 11:00  ila 15:00 arasındaki zaman diliminde sıkı bir öğle yemeği, akşama bir çorba belki. Aralarda birer meyve. Vücut gibi zihin de rutin sever. Can sıkıntısına karşı mücadelede rutin iyi bir silahtır. İnsanın canı rutinsizlikten sıkılır aslında. Yaratıcı bir rutin vücudu da, ruhu da besler. Her gün aynı saatte olmasa bile aynı saat aralığında (6 ila 8 arası) uyanın, yemeklerinizi  her gün aşağı yukarı aynı saatlerde yeyin, yatağa aynı saate girin. En geç 11de uyumuş olmaya çalışın. 11 ila 3 arasındaki uyku altın gibi kıymetlidir. Hormonlar, organlar o arada yenilenir.

Dr. Svoboda şöyle bir bulgudan söz etti: Akşam 18:00’den sonra yenen ağır akşam yemekleri özellikle kadınlarda kalp hastalıkları riskini arttıyormuş. 18:00den sonra bacaklar gündüzki kadar çok hareket etmedikleri için, kalp yemeğin sindirimi sırasında daha fazla yoruluyormuş. Bu da aklınızda olsun. Akşam yemeğini hafif tutun. Çorba dediysem yarım somun ekmeği içine doğramayın! Aslında akşam yemeği işi akşam 18:00lere kalmasa en iyisi. Biz 15:00 gibi günün yemeğini yiyoruz, sonra çay içiyoruz. Dikkat kesilirseniz fark edeceksiniz ki şu aralar vücudun fazlaca yakıta ihtiyacı yok. Yemek diye tutturan canın sıkılan zihin. Onu yaratıcı etkinliklerle oyalarsanız açlığı unutur.

Şu da var: Stres altındayken insanın kendini yaratıcı etkinliklerle oyalaması çok zor. Kaygılı, stresli günlerden geçiyoruz. Dışarıda ölüm çok kollu bir canavar gibi geziniyor, dokunduğu kapı kollarından, asansör düğmelerinden, plastik poşetlerden evimize girmeye çalışıyor. Bu zaten başlı başına korkutucu bir durum. Bunun üzerine devletlerin salgını önlemek için aldığı, almadığı, alamadığı tedbirleri ve muktedire mahsus gündemleri var. Ben derim ki stresinizi arttırmayın. İnsanlar ölüyor. Sapır sapır. Kimin öldüğünü bilmiyoruz. Nereye, nasıl gömülüyorlar, meçhul. Ölenlerin isimleri? Koronadan mı ölmüş? Aradığınız sayfaya ulaşılamıyor. Tüm bu ahval ve şerait içinde kim oyalanır yaratıcı etkinliklerle?

Oyalanmak değildir bu. Üzerinize düşeni yapmaktır. Benim bu bloğu yazmam gibi. Ufukta hayaleti beliren bir roman için araştırmaya başlamam gibi (evet, evet gerçekten!) bazılarımız evde oturup yaratmak, üretmek zorundayız. Bu hayatta bize biçilmiş rolleri yerine getirmek zorundayız. Yoksa mutsuz, yoksa hasta oluruz.

Bir öneri: En azından öğlene kadar sosyal medyayı, interneti açmayın. Bu çok zor ise sabah iki saat gündemden ayrı kalın. Hatha Yoga metinlerinde geçen niyamalardan birisi Mitahara’dır. Mitahara saf besinlerin idareli tüketimi anlamına gelir ve sadece mideye inen besinden değil, zihni besleyen bilgiden de dem vurulur. Akla giren bilgi de az, öz ve saf olmalıdır ki zehirlenmeyelim. Gündemden ayrı kaldığınız o iki saati sanki isteğinizle inzivaya çekilmişsiniz gibi o çok istediğiniz şeyi (yazmak? okumak? çocuğunuzla kesintisiz oynamak? müzik çalmak? Yoga? dans?)  yapın. Gündem pek değişmiyor, ben size baştan söyleyeyim. Gündem sadece bizden yaşama sevincini çalıyor. Yaşama sevincini kaptırmadan ne kadar çok saat geçirebilirsek o kadar iyileşiriz.

Birey ve toplum olarak.

Yemek hakkında söyleyeceklerim şimdilik bu kadar…

fullsizeoutput_833
Yemek, yemek için midir, sanat için midir? (Foto: Kokia Sparis)

Atina Günlükleri- Karantineda 22. gün

 

 

 

 

Korona Günlerinde Yemek’ için 8 yanıt

  1. Bahar 31/03/2020 / 9:45 pm

    Yemek yemek içindir ama, hazırlanışı ve sunumu sanat içindir.
    Güzel günlere.🐾🐾😻😻🦈🐟🦈

  2. shoke mania 05/04/2020 / 1:03 am

    ishte boyle bir hayat yapariz su Corona nin Yuzunden mutish

  3. kardelensanall 05/04/2020 / 2:47 pm

    Hayatımızı her dakikası sonmuş gibi güzel yaşamak bize çok şey katacaktır mutlaka.

  4. trmorbit 07/04/2020 / 3:29 am

    Koronanin tek yani ailemizle uzun uzun zaman geciriyoruz

  5. Serap Dostal 02/06/2020 / 11:20 am

    kendimizin farkında olmadığımız yanlarını da keşfetmemizi sağladı.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s