Hava ayaz mı ayaz, ellerim ceplerimde çıktım evden.
Çantamda Alice Munro’nun hikaye kitabı, günlüğüm ve bilgisayarım.
Nereye? (dedi nişanlım)
Buffalo Exchange’e.
Bizim taraftakine değil, nehrin öte yakasındaki esas mağazaya.
Buffalo Exchange kaliteli ikinci el kıyafetlerin vezgeçilmez adresi. Kaşmirler, tiftikler, ipekliler…Doldurdum çantamı beş adet kazakla. Toplam 50 dolar tuttu.
![]() |
Nasıl bırakılır ki bu şehir? |
Hemen karşısında Powells. Batı yakasının en büyük kitapçısı. Beş katlı bina bir blok dönüyor. Pırpırpır ellerimi kitaplara sürttüre sürttüre labirentlerinde yürüdüm, kokladım, baktım, dinledim, tadına bakmış kadar oldum. Beğendiğin kadar kitabı kolunun altına sıkıştırıp labirentin bir ucundaki kahvede okuyabiliyorsun. Kahvede dört kişilik masalar da var ama çoğunluk ortadaki uzun ahşap ”community” masasında kitaplarına gömülmüş. Sakin bir mırıltı kaplamış boşluğu, yanında kahve kokusu, gluten free minik elmalı kurabiyeler. OOOOH nasıl da dingin bir pazar günü.
|
Tam elimdeki kitaplardan ilkine başlayacağım, dit dit dit dit. Buradaki arkadaşlarımdan biri diyor ki, ”hadi beraber örgü örelim”. Ay nasıl da havası aslında ama gel gör ki sosyalleşme arzum sıfırın altında. Cevap bile vermiyorum öylesine kapalıyım dış dünyaya. Çok ayıp.
Bu sabah erken -7 gibi- uyanıp kahve içmeye çıktık. Köpeğini-bebeğini gezdiren, bisikletini süren, ayaz dinlemeden kısacık şortları ile koşan insanların mola verdiği mahalle kahvemizde sıcacık yayıldık. Sonra ben çocukların gürültüsüne ve kelimeleri yaya yaya konuşmalarına sinir oluyorum diye birazcık kapıştık. Haniymiş yüreğimdeki sıcaklık? Biz bu ay nezaketi (kindness anlamındaki) elden bırakmadan kendi sınırlarımızı belirleme ve ifade üzerine çalışıyoruz. Sabahki nezaket testinden çaktım. Eve dönene kadar somurttum.
Kahvaltıyı hazırlarken herşeye fazla fazla tuz koymuşum. Domates, kara lahana (kale anlamında), avokado, füme somon, sahanda yumurta, tost ekmeği (GF), kalamata zeytinleri. Sundance’de yılbaşını konuşurken yumuşadım. Kokia tuz zehirlenmesi geçirmemek için fazla bir şey yiyemedi.
Kitapçının kafesinde 5 Love Languages adlı kitabı okumaya başladım. Otuz küsur yıldır evli çiftlerle çalışan psikolog Gary Chapman yazmış. Çok ilginç ve eğlenceli. İlişkilerin ne kadar çok emek ve karşılıklı çalışma gerektiğini anlatıyor. Yarın şehir kütüphanesine uğrayıp alacağım bu kitabı. Biraz okuduktan sonra öğrendiklerimi yazarım.
Derken -siz iphonecuların artık unutmaya yüz tuttuğu- klasik nokai tune dınınııının-dınınıının- dınınıının-dın…Aynı arkadaş şimdi de arıyor. Açabiliyor muyum? Hayıııır. Telesekretere mesaj bıraktı, onu bile dinlemedim. Kindness testi iki. Hayır diyeceğime yerin yedi kat altına gömün beni. Yine çaktım.
Whole Foods’dan Kokia’ya tavuk, bana mercimek çorbası alıp volvomuza bindiğimde gördüm ki ceza yemişim. Hatalı park etmekten. Şit dedim . 55 dolar girmiş. Unutursam başıma bela.
Hava ha demeden kararıyor. Hava kararınca sokaklarda olmak bana bir tuhaf geliyor. Hemen eve döndüm. Çorbamı içip yatmak isterim şimdi.
Sizin orada ise sabahın ilk ışıkları…
Günaydın olsun.
cok keyifliydi, verdigin tat ile simdi asagiya kahve yapmaya iniyorum, elimde de bahsettigin kitabin notunu aldigim kagit..