I Just Called To Say I Love You

Lisede giydiğimkinden bile kısa bir eteğin altından çıkan çıplak bacaklarımla kimsenin dikkatini çekmeden yokuşu tırmandım ve en sevdiğim Kallidromiou sokağına vardım.

Lise son sınıfta haftada bir müdür beyin odasına çağrılırdım eteğimin boyu ile ilgili bir konuşma dinlemek için. Eteği Shirley Valentine filmini gördükten sonra Yasemin’in annesine diktirmiştik ikimize bir örnek. 7. Sınıftan beri nedendir bilmem bana kıl olan bir arkadaşım okulun ilk günü, daha bayrak töreni bile başlamamışken, ‘’yaşatmazlar kızım seni o etekle bu okulda’’ diye tıslamıştı. Şimdi üstümde olan etek daha da kısa ve Atina’da kimsenin canını sıkmıyor altından çıkan bacaklarım. Masalar kaldırımlara taşmış, kapılar bacalar açılmış, Atinalılar iç mekan sigara yasağına hala alışamamış.

Dışarıdaki masalardan birinin boş olduğunu görünce koşar adım buraya vardım, defter, kitap, kahve, kuruvasan yayıldım. Beş dakika sonra pek hoş bir kadın yaklaştı, masayı paylaşmamızı önerdi. İsmi Antigoni . Laptoplarımızın sırtlarını birbirine dayadık, yazıyoruz.

Geçenlerde yazdığım Kapı Açık başlıklı yazıya gelen yorumların ardı arkası kesilmedi. Özellikle öğrencilerimden. En çok da kapıyı gelsinler diye açık tuttuğum öğrencilerimden geldi yorumlar. Dolayısıyla bu yazıyı SİZİ SEVİYORUM demek için yazıyorum.

I just called to say I love you yani.

Tastamam böyle.

Kapıyı gösterdiklerim dahil, karşıma çıkmış ve kalmış veya kaçmış öğrencilerim: Hepinizi seviyorum.

Kızdığım, bağırdığım, cezaya kaldırdığım, cevapsız, selamsız-sabahsız bıraktığım öğrenciler:

Topunuzu seviyorum!

Bu bir önkoşul olarak biline.

Buna mukabil Kapı Açık’da yazılanların bir harfinden bile vazgeçmiyorum. Hatta bu yazıyı yazıyorum ki Kapı Açık biraz daha pekişsin. Bastırsın diye üzerine tatlı diye düşünün.

Onaylanma ihtiyacından başlayalım. Sosyal onay. Varlığımıza istenen onay. Kuraldışı yayınlarından çıkan Özsaygı adlı kitapta Saim Koç ve Nil Gün bu onay ihtiyacını iyice anlatıyorlar. Diyolar ki “özsevgisi gelişmemiş insanlar onay dilenciliği ile yaşamlarını sürdürürler…Özsevgimiz yeterince gelişmemişse onay almayan davranışlarımız karşısında varlığımızın rededildiği hissine kapılırız…Bize yöneltilen her eleştiri sevilmediğimizin bir kanıtı olur “. (Özsaygı. Saim Koç ve Nil Gün, Kuraldışı Yayınları, 2006. Sf. 83-85)

Kapı Açık’da öğrencilerimi eleştirdim. Sadece öğrencilerimi değil, yoga yapıyorum ayağına kendi bildiğini okuyan herkesi eleştirdim. Eğer özsevginiz gelişmemişse bu eleştiri sevilmediğinizin bir kanıtı olarak karşınıza çıkmıştır. Kendinizi yeterince seviyor ve değerli olduğunuzu düşünüyorsanız, eleştirilen davranışı değiştirmeye yönelmişsinizdir.

Özsaygı kitabının büyük bir kısmında nasıl kendimizi sevemediğimiz ve dolayısı ile başkalarına verecek de sevgiden de yoksun oluşumuzdan söz ediliyor. Özsevgi hayatımızın ilk altı yılında anne babamızdan aldığımız sevgi ile doğrudan ilişkili. Özellikle de iki yaşımıza kadar annemizin bizimle kurduğu ilişki ile. Ana babamızın bizimle (kendileri ile) kurdukları yaralı ilişkilerden dolayı belki kendimizi sevmeyi öğrenemiyoruz. Bir çoğumuzda mevcut bir durum bu. En ‘’normal’’ anne babalar tarafından büyütülmüş olsak bile onların yaralarını, korkularını ve alışkanlıklarını bir şekilde bünyemize çekmiş oluyoruz.

Bu yaştan sonra yapmamız gereken de dönüp dönüp onları suçlamak değil, kendi kendimize analık babalık edip, özsevgimizi geliştirmek.

Yani benim sizi sevmem yetmez. Sevilmeye layık olduğunuzu benden duymanız ızdırabınızı dindirmez. Çünkü sizi esas sevecek kişi yine sizsinizdir. Hoca da koca da sevgisinden mahrum kaldığınız ana-babanın yerine geçemez çünkü.

Ben de bu ızdıraptan muaf değilim bu arada. Daha geçen sonbahar hocamın bir eleştirisi karşısında un ufak olan ve hayatı askıya almaya (ingilizcesi sebatical), bir daha bir satır yazmayıp bir saat bile ders vermemeye and içen de benim. Oysa hocam ateşli eleştirisini yüzüme püskürttüğü günün ertesinde cümlemize konuşurken demişti ki: “benim tepkim ile vaktinizi, enerjinizi harcamayın. (Alt yazı: kendinizi beni sevdirmeye uğraşmayın) Benden gelen öğretiye kulak verin. Benimle olan ilişkinize çok önem vermeyin”.

Ama biz toy öğrenciler hocalarımızı boş veremiyoruz.  Hoca bizi sevsin çok önemli bir mevzuu. Ve ben şimdi buradaki hoca koltuğumdan bakıp da görüyorum ki öğrenci zaten seviliyor. Evlat gibi oluyor. Yaptıklarına kızıyorsun ama sevmekten vazgeçmiyorsun. En fazla potansiyeli olana en çok kızıyorsun.

Hoca-öğrenci ilişkisi, aynı karı-koca ilişkisi gibi varolan BÜTÜN ilişki kalıplarımıza ışık tutuyor aslında. Hocanız sizi onaylasın diye yanıp tutuşuyorsanız, bunu önem verdiğiniz HER İNSAN’dan bekliyorsunuz. Ve hatta önem verdiğiniz insanlar bazı davranışlarınızı onaylamayınca sevilmediğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Otorite ve güç merkezinden (bu hoca, patron, ana-baba, hayran olunan bir insan, karı-koca olabilir) onay gelmedikçe varlığınızı tehtid altında hissediyor musunuz?

Ben sizi seviyorum.

Siz kendinizi seviyor musunuz?

Kimseyi kendimizden fazla sevme yetimiz yok çünkü…

Foto: Kokia Sparis

I Just Called To Say I Love You’ için 3 yanıt

  1. Serap Bağdadioğlu 04/05/2011 / 10:38 pm

    Yazıdığınız her kelime benim için de çok doğru ve gerçek.. yazdıklarınızı da sizi de takip etmeyi seviyorum:)

  2. Yogaistanbul 05/05/2011 / 11:21 pm

    kendini sevmek. kendine güvenmek. kendine inanmak. kendin gibi olabilmek. uzun süredir ve son zamanlarda daha çok kafamda dolaşan kelimeler. kapı açık yazısını fazlasıyla açık bulmuştum, açıklık bazen sert gelebiliyor insana, ama sert olan iyi de gelebiliyor. bana öyle geldi. insan onaylanma arzusuyla yanıp tutuşabiliyor, belki en kolay ortaya çıktığı haller öğrenci olunca. ilkokuldan, anaokulundan beri öğretmen tarafından onaylanmak sanki hayatta başarılı olacağımızın belirtisi gibi oluştu derinlerde. bundan da öncesinde anne ve baba tarafından onaylanmak, bir yerden sonra da kendini onaylanacak şekilde yoğurmak… kendini sevmek, ama gerçekten olduğu gibi sevmek herkesin kolayca başarabildiği bir sevgi değil. kesinlikle olması şart. yoksa hep bir şeyler eksik.

  3. tuba 06/05/2011 / 10:06 am

    ohhh! beni de seviyorsun yani:)
    Çoğu zaman başkalarının beni sevmesiyle, onaylamasıyla kendimi, kararlarımı ölçüp biçerken yakalayıveriyorum.
    O zaman da utanıyorum, kızıyorum kendime. Bu sefer tam tersini yapıyorum, yani o onaya olan ihtiyacım, beni kendi vereceğim karardan, davranıştan öyle ya da böyle uzaklaştırıyor.
    Kendini sevmeden kendin olamıyorsun, gerçekten ne istediğine, ne yapacağına karar veremiyorsun galiba… O zaman da davranışlarının, kararlarının sonuçlarından memnun olmak biraz zor oluyor.

    ben de seni seviyorum hocam:)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s