Yoga çalışmasının merkezinde kişinin kendi -ilahi- özü ile kurduğu ilişki duruyorsa, o merkezi çevreleyen ikinci derin halkayı da öğrenci-hoca ilişkisi oluşturuyor. Başlangıçta yirmi kişilik bir sınıftaki herhangi biri gibi görünen öğrenci yogaya sevdalandığında, yani tekrar tekrar aynı hocanın karşısına çıkmaya başladığında, gözlerindeki ışık değişip, soruları içinden taşar vaziyete geldiğinde o 20 kişinin arasından sıyrılır. Artık herhangi bir öğrenci değil, orijinal benliği ile yepyeni bir soluk olarak hocasının hayatına girmiştir. Halkanın iki ucu birbirine ermiştir işte o anda!
Bu süreç haftalar da sürebilir, bir iki günde de gerçekleşebilir. Öğrenciler hocalarına, hocaların onlara olduğundan daha çabuk “tutulurlar”. Bu klasik bir şöhret hikayesidir. Göz önündekine aşık olmak daha kolaydır. Ve fakat klasik şöhret hikayelerinden farklı olarak bu hikayede hoca da öğrencisine tutulur. Bahsettiğim halka tamama erdiğinde artık hoca da özel bir ilişkinin başladığının bilincindedir.
Sanat ve edebiyat gibi yoga da bir kaynaktan diğerine akarak canlanır. Yoga öğretisinde de anlatan ve dinleyen arasında gidip gelen bir hat kurulur. Bilgi bu hatta akmaya başlar. Hoca kaynaktan alır, öğrenciye aktarır. İşte bu yüzden, kaynak ile bağlantısını korumak için yani, öğrencinin hocaya olduğu kadar, hocanın da öğrencisine ihtiyacı vardır. (Kaynak nedir ki, konusuna gelecek günlerde yanıt arar, buraya da link koyarız!) Öğrenci aynı kaynağa, yoganın kendi içinde yaşayan bilgeliğine, doğru açılır. Bir zaman sonra bilgi ona doğrudan akmaya başlar. Başta hocasının rehberliğine hergün ihtiyaç duyarken, zamanla bu ihtiyaç seyrekleşir, yılda bir defa görüşmenin yettiği bir yere varır.
Ve bir gün gelir bu ilişki kendiliğinden kopar. En yumuşak kopuş hocanın bu alemlerdeki miadını doldurup terk-i- vücud etmesi ile yaşanır tahminimce. Yani hoca ölür. Öğrenci de hayırlısını olduğu gibi kabullenerek kendi yoluna devam eder.
Bu mutlu son ile biten senaryo çoğumuzun başına gelmez. Çoğumuz hocamız tarafından “terk edilir”iz. Ve bu en korkulan durum başımıza geldiğinde, ilk başta en azından, sütten kesilmenin bizim için ne kadar faydalı, büyümemiz, gelişmemiz için ne kadar gerekli bir şey olduğuna dair inancımız yok gibi bir şeydir.
***
T. Hoca ile tanıştığımızda öğrenci-hoca halkamız yıldırım hızında tamama ermişti. Belki bu aşırı hızlı başlangıç sebebi ile ilişkimiz öyle aniden, yine yıldırım düşer gibi bitiverdi. “Seni bir daha bu stüdyoda görmek istemiyorum!” diye yazmıştı. Aynı evde yaşamamıza rağmen bütün kavgalarımızı e-posta üzerinden ediyorduk. “Hatta sen iyisi mi git, Yoga in the Pearl’de derslere girmeye başla. Yakışır”. (Yoga in the Pearl Portland’ın en şık, en yüzeysel ve tabi ki en çok para kazanan yoga stüdyosu!)
İşe önce onların evinden çıkmak ile başladım. İki yıldır T. hoca ile eşinin evinin çatı katında yaşıyordum. Azıcık bir kira ödüyor, biraz temizliğe, biraz yemek pişirmeye yardımcı oluyordum. Daha en baştan karı-koca beni kanatları altına almışlar, Portland’da kalayım diye ev, araba, asistanlık karşılığı bedava yoga dersleri sunmuşlardı. Tanışmamızın ardından T. hoca Tayland’daki manastır hayatımı bırakıp Portland’a yerleşir miyim diye sorduğunda bir an bile tereddüt etmemiştim. Bütün yoga öğrencileri onların evinde toplanıyor, en eğlenceli partiler, en lezzetli yemekler orada yapılıyordu. Böyle bir teklif hayatta insanın başına bir defa gelirdi.
İki sene boyunca yaşadığım çatı katını toparlamam o sinir ile bir saatimi aldı. Mutfaktaki ufak tefek eşyalarıma dokunmadım bile. Sırt çantamı aşağı atıp çıktım evden. Araba zaten külüstürün teki idi. Anahtarlarını girişteki aynanın önüne attım. Bisikletime atlayıp yakınlardaki ilk kafeye doğru pedal çevirdim.
***
Kırmızı golf arabam ile Santa Fe’ye doğru yol alırken kapı önüne koyuluşumun hazin hikayesini yeniden yeniden kendime anlatıp ızdırabımı koyulaştırmak ile meşguldüm. Şimdi bir de beni aydınlatacak bir hoca da yoktu, yapayalnız, dımdızlak, kafelerimden uzakta iş başa düşmüştü.
Santa Fe’nin tek hostelinden içeri girdiğimde hayatın daha da kötüleşebileceğini derhal anladım. Ritimsizce yanıp sönen tek bir florasan lambanın elbette ki aydınlatamadığı loş bir lobide, ingilizcesini anlamadığım yaşlı bir adam cebimdeki paranın büyük bir kısmı karşılığında bana penceresiz, tuvaletsiz, florasan ışıklı odamın anahtarını verdi.
Odaya girer girmez sırt çantamı yere koyup çiğ yeşil örtülü yatağa kendimi attım. Tavanda dönen pervaneyi izleyerek çaresizliğime, şanssızlığıma, amaçsızlığıma, yalnızlığıma ağlamaya hazırlandım.
Fakat oda o kadar çirkindi ki bütün sinirlerim bir kahkaha krizi ile boşalıverdi.
O çiğ yeşil renkli odada, sırt üstü yattığım yerde, yarım saat boyunca halime güldüm.
Sonra yüzümü yıkayıp sokağa çıktım.
Arkası?
Yarın.
Bizden ayrılmayın.
Ay biraz da yorum yazın. Havadan sudan da olur. Yeter ki yazın da halka tamamlansın!
Hayatımdaki bir sürü minik minik olaylar zinciri, kocaman bir degisiklige götürdü beni. vardıgım kocaman degisiklik de her gün agır ama guclu bir devinimle devam ediyor. bir hafta once, bu devinime senin yazıların da katıldı. bir haftadır blogtaki yazılarını okuyorum, kitabını okuyorum ve yeni yazılarını bekliyorum. neden mi? bilmiyorum…bu yazını da tam sevdim ki, bitti…yarım kalmıs gibi,yani “arkası yarın” kesiminden bir adım once bitirmişsin sanki…öyle hisettim ben 🙂 sevgiler ….
Defneee! Beni kapıya koyma emi:)
Pazar sabah cihangir yoga’ya gittim. Dersi beklerken on dakika “mavi orman”dan birkac sayfa okudum. Ders cikisi kitabi satin alip kahvalti yapacak bir yerler bulma umuduyla sahile indim. Yavas yavas yururken kalkmak uzere bir ada vapuru oldugunu fark edip bindim. Yol boyu okudum. Burgazadasi’nda bir bisiklet kiralayip kalpazankaya’ya surdum. İyi ki o ikinci savascilar, ters savascilar var, onlar olmasa o zaman halim ne olurdu dedim yokus yukari pedal cevirirken! “Kalpazankaya gazinosu”nda birkac saat oturdum, okudum. Ara sira alintilar tweet ettim:)
Simdi kitap sona dogru yaklasiyor, bitecek diye uzuluyorum..
Bu arada, sabahlari yataktan surunerek cikan ben, uc gundur altidan once kalkiyorum ve boyle daha mutluyum, herkese anlatiyorum:)) yapamazsin, cok zor, diyorlar, deniyorum ve yapiyorum simdilik, diyorum…
Henuz bir studyoda (ya da baska yerde:) karsi karsiya gelmisligimiz yok. Yazilarini acikmis susamis gibi okuyorum. Boyle okudugum bir arkadasim/hocam daha var. O da sen de eksik olmayin…
İste boyle, havadan sudan bir yorum:)
Güzel gidiyorsunuz , yazılarınızı zevkle takip ediyorum.
Pazar sabah Cihangir Yoga’ya gittim. Dersi beklerken on dakika masada duran “Mavi Orman”dan birkaç sayfa okudum. Ders çıkışı kitabı satın alıp kahvaltı yapacak bir yerler bulma umuduyla sahile indim. Yavaş yavaş yürürken, kalkmak üzere bir ada vapuru olduğunu fark edip bindim. Yol boyu okudum. Burgazadası’nda bir bisiklet kiralayıp Kalpazankaya’ya sürdüm. İyi ki o ikinci savaşçılar, ters savaşçılar var, onlar olmasa o zaman halim ne olurdu dedim yokuş yukarı pedal cevirirken! “Kalpazankaya Gazinosu”nda birkaç saat oturdum, okumaya devam ettim. Ara sıra alıntılar tweet’ledim:) Şimdi kitap sona doğru yaklaşıyor, bitecek diye üzülüyorum..
Bu arada, sabahları yataktan sürünerek çıan ben, üç gündür altıdan önce kalkıyorum ve böyle daha mutluyum, herkese anlatıyorum :)) Yapamazsın, çok zor, diyorlar, deniyorum ve yapıyorum şimdilik, diyorum…
Henüz bir stüdyoda (ya da başka yerde:) karşı karşıya gelmişliğimiz yok. Kitabı ve yazılarını acıkmış susamış gibi okuyorum. Böyle okuduğum bir hoca arkadaşım daha var. O da sen de eksik olmayın…
İşte böyle, havadan sudan bir yorum 🙂
Seni kafamda caresiz, yalniz, amacsiz, sanssiz canlandirmakta – ya da daha dogrusu seni kendini caresiz, yalniz, amacsiz, sanssiz hissederken dusunmekte zorlandigimi farkettim bunu okurken. Biliyorsun, onlar zor gunlerde benim default sifatlarim :)) [ne acaip, demekki ben kafamda kendimle ilgili oldugu kadar seninle ilgili de bir hikaye yazmisim]…
T.ne de guzel yapmis yeni hocalara yeni deneyimlere yer acmis hayatinda diye gecti icimden..cook sicak bide dondurma olsa da yesem diye gecti icimden bi de deniz kenarinda olsam sabah gun dogumunda kalksam beni ben yapanlari oturup dusunsem liste yapsam bitene kadar o deniz kenarinda kalsam denize dalsam yuzsem…iste yazilarin bunu yapiyor bana bir yolculuga basliyorum duygularla dusuncelerle harmanlanarak uzayan bir yolculuga…
Hikayenin devamını merakla bekliyorum 🙂
devami yarin mi? hadi hadi, bekliyorum!
Merhaba Defne,
Bugüne kadar rahat 3000 defa internetten orada burada görüp,- ki taklit yeteneğim fena değil kendimce yoga yapan ben; cihangir yoga da Zeynep Aksoy ile yoga yaptıktan sonra hayatımda ilk bedenimi tanyamadım. Tüy oldu bedenim, herşeyim havada süzülen…
Hala konamadım bir yere…
Sanırım bu yoga dedim.
Sevgiler…
çok ender takip ettiğim diziler gibi biraz geriden geliyorum ama takipteyim.. havalar yapış yapış, su içmek gerek.
Yoga serüvenimin en önemli unsuru hep hocalarım olmuştu, ve hep şüphe etmiştim bunu sadece ben mi yapıyorum diye.. Hatta yakın zamanda aldığım hocalık eğitimindeki proje konum bu idi, içinde siz de varsınız 🙂 Ama bir yerde ya okudum ya da duydum emin değilim, olan biten aslında sadece yoga, hoca bizi kulaklarımızdan tutup o kor ateşin içine atan bir maşa.. Bilmiyorum, ama çok hoşuma gidiyor böyle bizden bir şeyleri kaleme alman 🙂
Defne merhaba,yıllardır görmediğim bir arkadaşımın hatırı sayılır yoga öğretmenlerinden biri olmayı başarmış olduğunu duyduğumdan inanılmaz gururlandım.Cihangir yoga da hoca olan çok yakın bir dostum Defne Suman Hoca ve kitabından bahsedince ,Defne’yi liseden tanıyorum dediğimde ,o çok büyük bir Hoca cevabını aldım.Zaten Defne’de lise yıllarında da farklı bir ışıltı,doğallık,neşe…vardı dedim.İsmini duyduğumda her zamanki gülüşün ile aklıma geldin,hep gülümsediğini farkına vardım.O andan beri seni ve yazılarını takip ediyorum,inanılmaz bir lezzet,sürükleyicilik,samimiyet,umut ,sevgi…kısacası harika bir harman bayıldım,en kısa sürede kitaplarını da okuyacağım.
Yolunda hep sevgi ve güzellikler olsun,
Sevgiler
Didem Tola Basut
Ve ben hocamı bulduğumu nasıl anlayacağım derken size çekiliyorum…