Çoluk Çocuk Meselesi- Yapmalı mı Yapmamalı mı?

Çocuklu mu çocuksuz mu?

Hassas bir konu. 40 yaşına merdiven dayamış çocuksuz kadınların ellerini başlarının arasına alıp muhakkak bir defa düşündükleri konu. Karar verecek olan sanki bizlermişiz gibi eksileri artıları önümüze döküp de hesaplar yapmaya çalıştığımız şu mesele.

Anne olmak isteyen kadınların kararlılığına hayran oluyorum. Onlardan olmadığımı baştan söyleyeyim. Henüz ( !yaş 38! ) anne olmaya dair bir istek duymuyorum içimde. Sadece entellektüel bir merak (Bey ile benden nasıl bir şey çıkar?) , epeyce korku (ya ileride pişman olursam?),  ve eksik kalma endişesi ( varoluş tecrübesi üremeden tam sayılır mı?) ile arada sırada “evet, evet, muhakkak yapmalı bir bebek” diye düşündüğüm oluyor. Hormonlarım da hiç bir yaşımda azıp da, beslemek, bakmak, sevmek istiyorum demediler. Muhtemelen yüce bir blok var önümde. Sırf bu bloku aşmak için anne olmak? Gerçek dönüşüm, tamama erme ancak o yeni insanı içimden çıkarınca gerçekleşecek belki. Muhtemelen.

Yani hayatımda minicik bir boşluk, bir tatminsizlik, bir lokma can sıkıntısı olsaydı, derhal onu o yeni insanla doldurabilirdim. Oysa ki ben öyle tamam hissediyorum ki kendimi. Dünyanın en iyi öğrencilerine sahip olduğumu düşünüyorum. Nasıl oluyor bilmiyorum ama karşıma öyle olağanüstü azimli, parlak, çalışkan, akıllı, yetenekli ve iyi kalpli öğrenciler çıkıyor ki, daha sabahın 8:30’unda, işim bitmiş eve dönerken şükretme seanslarım başlıyor.

Sonra yazmak var. Yazmak için okumak var. Odalara kapanıp saatlerce çıkmamak var. Kucağıma kediyi alıp örgü örerek yağan karı seyretmek, kafamda yazdığım bir bölümü, kalkıp bilgisayara geçirmek var. Kendi yogam, öğrencilerim ve yazım…Issız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şey bu.

Tabii bir de bizim Bey var. O da benim gibi sessiz sakin, yan odada oturur, kendi işlerini görür. Ben mutfağa giderken iki üç laf ederiz, illa ki you tube’dan bir şeyler göstermek ister, ben “aman yok, şimdi dağılmasın dikkatim, sonra bakarım” deyip kapanırım yine. Akşam olunca çıkarız bir yemeğe, bir film seyrederiz, erkenden uyuruz.

Bir üçüncü aramıza girsin ister miyim?

Bugün öğrencilerime söylediğim gibi, bütün bu saydıklarım gelir geçer. On yıl sonra bu yazdıklarıma bakar bakar gülerim. Belki çocuğuma okuturum, o kızar bana. Ben başını öperim.  “İnsan böyle bir şey evladım, ne dersen de, ben kendimi en iyi kendim bilirim, deme,” derim. En iyi arkadaşım olur o benim. Olur mu acaba?

Bir köpeğe bile bakamadım ben. Sandens Kamp’a bıraktım. Üstelik ne çok severim, ödüm kopar başına bir şey gelecek diye. Ya çocuğuma da bakamazsam? Çocuklarını terk edip giden annelerden olmayayım sakın? Onlar da kendilerinin “öyle” kadınlar olduklarını bilmiyorlardı herhalde terk edip gidene kadar. Ya ben de öyleysem?

Kafamda öyle çok mekanizma var ki. Hepsi dişli,  çarklı, diskler gibi dönüyorlar. Hakiki Rolex gibi kafamın içi:

Senin hayatına özenen onca çocuklu arkadaşın varken,

Senin onların hayatına özendiğin bir başkası var mı?

Ama cevabı derhal hazır. Bir yerde okuduğum bir metin:

Çocuk sahibi olmak orgazm olmak gibidir.

Yaşamadan ne olduğu hakkında en ufak bir fikriniz olamaz.

 

İyi mi!

Çocuk Olmak da Ne zor iştir ya!

Çoluk Çocuk Meselesi- Yapmalı mı Yapmamalı mı?’ için 74 yanıt

  1. lesliYan 09/02/2012 / 1:52 pm

    öyle bir konuya parmak basmışsın ki hem sürgit yazasım hem sessiz kalıp durasım var. bugünlük ikinci şıkkı seçiyorum.

  2. platero 09/02/2012 / 2:09 pm

    şu aralar aklımdan geçen bi konu benim de… sanırım ben benimle bey’in karışımı, bizim yetiştireceğimiz ama yine de kendi kişiliğiyle bizi şaşırtacak bi çocuk istiyorum hayatımızda. ama endişe de duyuyorum, her şey değişecek diye. çünkü dediğiniz gibi, bizim de hayatımız sakin, yapmak istediklerimizi yaparak, çalışarak, mutlu geçiyor. ben de pek emin değilim.
    bi de şu var; çalışan, okuyan, kendini geliştiren, mutlu insanlar az çocuk yaptıkları ya da hiç yapmadıkları için ortalık, çocuğunu proje olarak gören, hırslı annebabadan ve mutsuz çocuktan geçilmiyor. ben gitar dersi verdiğim çocukların hallerini görünce ve onlar için aslında hiçbi şey yapamadığımı fark edince çok üzülüyorum. bi anne çocuğunu gitar dersine getiriyor mesela, çocuk gitarını evde unutmuş, anne farkında bile değil. kadın o kadar yüzeysel yaklaşıyor ki, çocuğu okuldan alıp, önce su topu dersine, sonra gitar dersine, ordan da oyun grubuna götürünce harika annelik yaptığını düşünüyor. oysa o çocukların mutsuzluğu hallerinden kolaycacık anlaşılıyor.

    keşke sizin gibi yoga yapan, okuyan, yazan, mutlu, ‘tamam’ insanlar çocuk yetiştirseler. sırf başkalarına özendiği, sınıf atlama derdinde olduğu için ya da mutsuzluğunu örtbas etmek için doğuran kadınlar değil.

  3. guguk kuşu 09/02/2012 / 2:10 pm

    BURNUNU ONUN YANAĞINA DAYAYIP UYUMAK……EVET SANIRIM ANLATILMAZ, SENİN DE DEDİĞİN GİBİ YAŞADIĞIN DA ANLAYABİLİRSİN (BU ARADA 3 KIZ ANNESİYİM, 17, 15 VE 2 YAŞLARINDA, AKADEMİSYENİM, 40 YAŞINDAYIM) PARANTEZ İÇİ BELKİ SANA DAHA ÇOK ŞEY ANLATIR.

  4. polente 09/02/2012 / 2:15 pm

    Bir iki gündür Mavi Orman’ı okuyorum. bir yandan inanılmaz bir iştah diğer yandan bitecek korkusu ile. 11 aylık bir oğlum var ve okurken sürekli o ve ben, karşılıklı ilişkimiz, ondan dolayı değişim geçiren, değişmek zorunda olan ben aklıma geliyor.
    Okurken, acaba bu iç disiplinine hayran kaldığım kadın, bir bebeği olsaydı aynı şekilde hareket edebilir miydi sorusu dolanırken aklımda, tesadüfen blogunuzu açıp bu yazıyı görünce sadece bir şeyler yazmak istedim. Ki size bu satırları yazmadan 5 dk önce bir arkadaşıma yukarıya yazdığım benzer cümleleri yazmıştım, sonuna minicik bir “ben bebeksiz halimi de biliyorum gerçi”yi ekleyerek.
    Ömer’e hamile kaldıktan sonra yoga yapmaya başladım, kendim için bu güne kadar yaptığım en güzel şey oldu diyebilirim. O doğmadan 1,5 ay önce babam öldü, sonra bir daha benim de fırsatım olmadı (bu bir bahane de belki ama madem açıkça konuşuyoruz, ben tembelim aslında kendimi biliyorum)
    Şimdi yeniden başlamak istiyorum sırf yeniden o bedenimi ve nefesimi şahane hissetme hali için, henüz bebeği bırakacak kimseyi bulabilmiş değilim, kendi yogamı yapacak enerjim yok, bir itiraf daha, biraz dürtülmem gerek, sonrası geliyor.
    Bebek ve yazı ve yoga bir arada gider, hele ki sebatlı ve erken yatma konusunda sıkıntısız birisiyseniz ki Mavi Orman’dan anladığım o . Ama ben koronun diğer tarafındayım herkes yavrulamak zorunda değil, ucunda geçmişe özlem duyup iç sıkıntılarına düşmek var, sıkılmak var, çok yorulmak var, uykusuz günler ve geceler var. Öyle bir gülüşüne kurban durumları her zaman kurtarıcı olmuyor en azından ben de. Tabii çok güzel çok mutlu yanları da var.
    Tek diyebileceğim bence çoçuk tamamlayan bir şey değil aksine eksilten bir şey, eksilmeyi göze almak ve baştan razı olmak gerek, buna rağmen güzel bir şey o ayrı.

    • guguk kuşu 09/02/2012 / 2:20 pm

      kimbilir bazen eksilirek de çoğalabilir miyiz? bunu illa her kadın ya da erkek çocuk sahibi olmalıdır diye düşünerek yazmadığımı da belirteyim. sevgiyle.

  5. sumandef 09/02/2012 / 2:23 pm

    Çok iyi yorumlar çok! Devam ne olur!

    @Polente: Ben yine kedi kucağımda, pencereinin önünde, yağan karı seyrederek romanıma bugün ne yazacağımı kafamda yazıyordum. Birden yerimden kalktım ve bu yazıyı yazdım. Bir daha okumadım bile. Senin kafandaki soruya cevapmış meğer!

    • Emjhie 02/07/2013 / 5:48 pm

      Tahminin arkasc4b1nda durmak diye bir deyim Tc3bcrkiye’den bac59fka yerde var mc4b1 buiiyormm. Kic59fisel olarak benim beklentim tahminlerin arkasc4b1nda durulmasc4b1ndan c3a7ok, yeni veriler geldikc3a7e tahmini bilimsel yc3b6ntem kullanarak revize etmektir. Bugc3bcne kadar ben dc3bcnyada bunu gc3b6rdc3bcm, bunu yapanc4b1n da bac59farc4b1lc4b1 meteorolog / tahminci sayc4b1ldc4b1c49fc4b1nc4b1 mc3bcc59fahade ettim. Sizden de bunu beklerim.25 inden itibaren ne kadar soc49fuma olacac49fc4b1 halen c3a7ok belirsiz. c4b0lk gelen dalgadan sonra daha kuvvetli dalgalarc4b1n gelecec49fi dc3bcc59fc3bcncesi ise hic3a7bir bilimsel kanc4b1ta dayanmayan bir temenniden ibaret. Sizi destekleyen iki model c3a7c4b1ktc4b1sc4b1 varsa, desteklemeyen de en az iki tane var. Bu yaptc4b1c49fc4b1nc4b1za bilim camiasc4b1nda cherry picking (ic59fine geleni gc3b6rme / sec3a7me) deniyor. Ben de onun ic3a7in sizin gibi tahmincileri ciddiye almc4b1yorum, yaptc4b1c49fc4b1nc4b1zc4b1n mc3bcneccimlik olduc49funu sc3b6ylc3bcyorum, siz inat ettikc3a7e de her fc4b1rsatta sc3b6yleyecec49fim.

  6. zuhal başlık 09/02/2012 / 3:03 pm

    dışarda atan bi kalbin olsun ister miydin?..Defne Hocam..

    • guguk kuşu 09/02/2012 / 3:09 pm

      ürperdim…..izninizle bu cümleyi hayatımda kullanabilir miyim? sevgiyle

    • Anonim 16/03/2015 / 8:19 pm

      çok güzel

  7. 2freedom2me 09/02/2012 / 3:11 pm

    What a topic! This has always been on my mind, and I feel like you have just took all my thoughts out of my head and given them a physical format!
    As a kid, I was complicated, with extensive feelings for everything and every one, with a intense tendency to attachments of any kind,with difficulties to let go of things and people…As an adult I am still complicated and I just don’t know how I could ever want to bring a kid to this world, who could just turn out to be as complicated as me!when there is no guarantee that I would be around to support her/him at least emotionally! to be there for them when they need me! May be a part of this feeling comes from the fact that I was raised by a single mother,and I have seen her struggles in order to give me a life that she thought I deserved to have! and I have always thought that she could have a much easier and better life if I was not just there! What if I would have to raise my child on my own and I would not just turn out to be strong enough to do that? what would the heaviness of that feeling of guilt do to me? So I conclude I do respect the ones who decide to become a mother but at least up to this moment I could never imagine myself as one of them…
    Thank you wholeheartedly for writing this blog.
    Love,
    Azadeh

  8. Anonim 09/02/2012 / 3:14 pm

    Ben meditasyona geçerken üzerine oturmam ve üşümemem için arkamdan battaniye koyan herkesin üzerlerine derse başlamadan önce çıkarttıkları bluzları örten pek fazla hoca tanımıyorum:)

  9. yeşim 09/02/2012 / 3:16 pm

    Ben, meditasyona geçerken üzerine oturmam ve üşümemem için arkamdan battaniye koyan, herkesin üzerlerine derse başlamadan önce çıkarttıkları bluzları örten pek fazla hoca tanımıyorum:)

  10. müge 09/02/2012 / 3:29 pm

    duygulardan ziyade doğanın bir dengesinin olduğunu düşünmekteyim şu sıralar…dişi vücudunun bunu yapması gerekiyor sanırım. 40 yaşını geçmiş ve meme kanseri tanısı konma ihtimali olan biri olarak çocuk yapmadığım için bunun bir nevi içimde patladığını düşünüyorum. yani araştırmalarda bunu söylüyor, biliyorsunuzdur. belki böyle bir teşhis konmayacak şu anda bekleme aşamasındayım ama tam da denk düştü bu yazıyla aklımdan geçenler… sevgiler

  11. bu hayatta yapabileceğin aklına gelebilecek tüm şeylerin üstünde en en en güzel en en en doğru şey desem (34 yaşında 3,5 ve 2,5 yaşındaki harikalarımla) (çoğunlukla çıldırıcam artık diye ufak naralar atsam da :))

  12. Anonim 09/02/2012 / 4:10 pm

    ellerine sağlık Defnem :)) olması gereken ne var ise zamanı geldiğinde oluyor yada belki de hayatında onun için bir yer açıldığında… , sanırım benim gibi yıllarca çocuk sahibi olmak isteyen biri , sonunda ” tamam anladim , demek ki benim çocuğum olmuyor yada olmamalı , ısrar etmenin anlamı yok ” dedikten sonra tam da kendimi var olduğum vaziyetin ve keyfin içersine bırakmış hayatın tadını çıkarıyorken , birgün elimde hamilelik testinin pozitif penceresine bakakalacağımı düşünmemiştim.Sanırım tüm o plan programlar yada yoğun düşünceler hepsi bir yere kadar , ilk kalp atışlarını duyana kadar ki zihnimin içindeki kalabalığı anlatamam , hiç durmamacasına bir gürültü , taa ki…. ilk kalp atışlarını duyana kadar ondan sonrası benim için nefis bir sessizlik……

  13. tulay 09/02/2012 / 4:26 pm

    Biz de yıllarca aynı anlattığın gibi hissettik. Bir çift olarak ilişkimiz o kadar doyurucu, hayatımız o kadar huzurlu ve tamdı ki. Üstelik yıllarca orta sınıf, burjuva ailelerinin şu resmi mideme dokunmaktaydı: mutsuz,somurtan bir anne, ilgisiz, somurtan bir baba, ortada daha da mutsuz görünen bir çocuk, haftasonu diyelim, birbirlerine en yakın olabilecekleri bir zamanda en uzaklar; bir alış veriş merkezinde savrulmaktalar. Bu mudur hayatın ana fikri?
    Hayır tabii ki, değil. Bu resme bakıp midesine kramplar giren herkesin ortak noktası belki de yaşamın en doğal olaylarından birini, her gün milyonlarca kere olan ama yine de mucizevi niteliğinden bir şey kaybetmeyen, bir bebeğin dünyaya gelmesini bu kadar entellektüelize etmesi. Bu mucizevi gerçek çok basit, çok yogic ve hayatımda yaşadığım en romantik deneyim. Birbirini seven iki insanın bir birine verebileği en güzel hediye.
    Evet Defne, bir bebeğin olunca, kapitalizmin özgürlük adına ayağımıza prangalar vuran ‘kariyer de yaparım çocuk da’ mottosuna sığınmayıp, bebeğine gerçek bir anne olmayı seçersen:
    Sonra yazmak var. Yazmak için okumak var. Odalara kapanıp saatlerce çıkmamak var. Kucağıma kediyi alıp örgü örerek yağan karı seyretmek, kafamda yazdığım bir bölümü, kalkıp bilgisayara geçirmek var. Kendi yogam, öğrencilerim ve yazım…

    Bunların hiç birini eskiden yaptığın gibi yapamayacaksın ard arda; hayatın bir daha eskisi gibi olmayacak asla! Bunlar tüylerini diken diken etti mi? Belki bu değişim kulağa geldiği kadar kötü bir şey değildir. Belki de tam ihtiyacın olan şeydir. Ben illa da eski düzenimde yaşamak istiyorum diye tutturursan çocuk katili bile olabilirsin ( tutturmasan bile bazen kendi başını duvarlara vurmak isteyebilirsin:) Ama bu deneyimi hayatında yaşadığın en dönüştüren, besleyen, doyuran deneyime dönüştürmek de elinde; hem de bütün uykusuz gecelerini, en verimli saatlerini oyun bahçesinde saklambaç oynayarak, Bob the Builder’ın yardımcısı olarak geçirerek… şaka yaptığımı sanıyorsun ama yanılıyorsun.
    Bu bir tercih meselesi: iyi veya kötü annelikten bahsetmiyorum. Çocuğunla gerçekten birlikte olmaktan (being present) bahsediyorum (e bu yoga değilse nedir yoga?). Eğer sevgilinle sağlıklı (bkz: defne suman, bağımdaşlık serisi:) bir ilişki kurabilmişsen, kendi içinden çıkardığın bu sevimli gerçekle, bebeğinle mutlu olmamana,onunla tatmin edici bir ilişki kuramamana imkan yok. O, doğduğu andan itibaren sana ait olmadığını, bağımsız fakat sana anlatılamayacak kadar yakın olduğunu hissettirecek zaten. Ve bu his içini ısıtıp yumuşatacak. Yüreğinin yağı nasıl erirmiş öğretecek. Bunları yaşamaya kendine izin verirsen eski düzen eski düzen olarak yerinde kalacak. Yaptığın yoga, yazdığın yazı belki eskisi kadar çok olmayacak ama tamamen değişecek, bambaşka bir boyuta geçeçecek.
    İşte seçim bu. Kendine bir meydan okuma. Bu meydan okumayı seçecek miyiz kadın olarak.
    Doğum yaptıktan sonra, yine eğer ancak kendimize izin verir ve bize sunulan kalıpların dışında bir anne olmaya açık olursak, kişiliğimizin daha önce hiç tanımadığımız yönlerini keşfedebiliriz.
    Anne olmadan önce hep acaba benim başka bir varoluş halim mümkü sorusu gelirdi aklıma. Yani ben niye böyleyim, sen niye öylesin ve bu kökten değişebilir mi? Bu değişimi isteyecek çok bir nedenim yoktu aslında, sadece bir merak? Yoga bana bu olasılığın varlığını öğretti. Anne olmak ise bu kapıyı açtı benim için. Anne olmadan önce günde en az beş saatim yoga yaparak geçiyordu, meditasyon ve nefes çalışmalarıyla birlikte. Sonra dersler ve yogayla ilgili okumalar. Öyle bir açlığım vardı ki bu konuda, uyuduğum saatlere acıyordum neredeyse. Sonra aniden, biz bir bebek istedik. Neden bilmiyorum. (Hamile kalmadan bir ay önce, bir akşam üstü, çay içerken, beş dakika içinde bir erkek bebek ismi bulduk, Ali Joe. Bir daha başka bir isim düşümedik. Sanki Ali Joe kulağımıza fısıldadı adını.) Ali Joe’dan sonra, zor bela, on parçaya bölünerek yaptığım bir saatlik yoga süresince keşfettiklerim anne olmadan öncekilerle karşılaştırılamaz. Ama ben niye günde beş saat yoga yapamıyorum diye dövünüyor olsaydım şimdi ben hastanede, çocuğum kimbilir nerede olurdu.
    Bir de benim şöyle bir kıstasım var: bir insanın aklına bir düşünce düşmüşse demek ki orada bir meyletme var. Bir şeylerin zamanı gelmiştir belki. Aklına çocuk fikri sadece yaş geçiyor diye düşmemiştir belki?

    • polente 09/02/2012 / 8:53 pm

      Bu son yorumun üzerine tek bir satır bile yazamam, gerçekten de her satırına kadar budur anne olmak ve gene de hayata devam edebilmek Tülay özetlemiş durumu. Kast ettiğim ama yazarak tam olarak anlatamadığım eksilerek mutlu olmak hali

      • lesliYan 10/02/2012 / 10:51 am

        Tülay’ın uzun yorumunu dün okumuş, tam hazmedememiştim. Bugün tekrar okumak istedim ve çok gerçek buldum. Ben anne değilim, ama annelik son birkaç senedir gündemimde olan bir konu. Henüz ve hala bu fikre tam teslim olamadığımı görüyorum (ve yaş bende de 38!) ama içten içe istiyorum, korkuyorum ama istiyorum. Polente’nin eksilerek mutlu olmak yorumunu anlamakla birlikte eksilme ifadesi olumsuz bir yansıtma yapıyor diye düşünüyorum. Bunun yerine ‘yepyeni bir deneyime yer açmak’ diyebilir miyiz? Bu varolandan vazgeçmek veya vazgeçmeden yeniden düzenlemek anlamına gelse de..

  14. esrapulak 09/02/2012 / 10:29 pm

    11 yildir yoga yapan, 41 yasinda ve 5 yasinda bir kiz annesiyim ben…cocugun mu var; bundan daha tam olunamaz diyorum bende. Zorluklari yokmu var elbet ama sevgisi o kadar yogunki, her yeni gune uyanmak icin guzel bir amacin var, bir insan yetistiriyorsun. cocugum dogmadan evvel hayatta bayildigim sey uykuydu, ilk iki yili hic uyumadan gecirdim ben. saatlerce yoga yapardim, dogumdan sonraki bir yil sadece savasana yaptim. kocamla sadece ikimizdik, sessizce koselerimizde otururduk, ben okumayi cok severim o film izlemeyi, gene dogumdan sonraki ilk iki yil sadece bebek kitaplari okuyarak gecirdim, abonesi oldugum dergilerin yuzune bakamadim. Kizim iki yasina gelince, alistigim ve ozledigim seyleri yeniden yapmaya basladim. Ama biliyormusunuz yeni eklenenleri de cok sevdim.. Kizimla Cocuk filmleri izlemek, tiyatroya gitmek, eskiden hep yanliz gittigim cafeye simdi kİzimla gitmek ve anlattiklarini dinlemek. bazen mat uzerine geliyorum tam yoga yapmaya basliycam, kizim geliyor kedi gibi matimin uzerine kivriliyo bayiliyorum:) İyiki anne olmadan once yoga yapmaya baslamisim diyorum, mat uzerinde edindigim esneklik ve sabir yetenegim anneligimde cok ise yariyor. sabahlari gulerek uyanan, anne sen benim hediyemsin diyen bir kizim var..Ve bence bir kadin cocuk konusunu gundemine aldiysa eger, anne olmaya cok hazir Defnecigim…

  15. Sıdıka 09/02/2012 / 10:47 pm

    Bir kadın hamile ololduğunu öğrendiği zaman anne olmuştur .Benim 3 kızım var 20 ,12, 9 yaşlarında .Yazınızı akşam okudum bu yazınızdan habersizdim ve bugün ben nasıl 3 çocuk doğurup bakmışım diye düşündüm zaman çabuk geçiyor ,onlarla beraberken bütün sıkıntılarımı unutuyorum 20 yaşındaki kızım ünüversitede Ankarada okuyor Adanaya geldiğinde bir iki gün sarmaş dolaş yatarız ,gittiğinde yokluğuna biraz zor alışırım arkadaşlarım kızın geldiğinde gözlerin bir başka parlıyor der,12 yaşındaki kızım anne sen diğer annelerden çok farklısın çünkü sen çılgın bir annesin der ,9 yaşındaki kızım birgün beni öptü anne çok güzel bir kokun var dedi bemnde nasıl bir koku dedim anlatamam anne kokusu anlatılmaz kesinlikle parfüm kokusu değil dedi .37 yaşında yoga başladım şimdi 40 yaşındayım yogayla beraber herşeye bakış açım değişti daha doğrusu ben değiştim artık onlar evde yoga yapan meditasyon yapan mantra müzikleri dinleyen anneye o kadar çok alıştılar ki onlarda bana katılmaya başladı bence sizde bu yazıyı yazdığınıza göre istemeseniz de içinizde bir yerlerde bi kıpırtı var hatta hamile kalırsanız duygu yoğunluğunu o kadar yoğun yaşarsınızki o zaman sizin yazılarınızı düşünemiyorum sizi yakından takip eden ve merakla yazılarınızı bekleyen biri olarak bu duyguyu tatmanızı isterim inanın içinize düştüğü andan itibaren dünyanız değişiyor ,ders veriyorsunuz ,asıl dersi size o içinize düştüğü andan itibaren veriyor ,ayrıca çocuk yogası eğitmeniyim onların ders bitiminde bana sarılp öpmeleri koşulsuz sevgileri sözün bittiği yer oluyor sevgile kalın

  16. Ebruli Kedi 10/02/2012 / 12:01 am

    O kadar çok çocuk severim ki neden çocuksuz geçirdim günlerimi acaba? Ama 48 yaşımdan geriye bakınca, kendime ait olma hissi hep ağır basmış. Yanıtımı geçen gün annemle yaptığımız bir sohbet sırasında buldum: “Ben anne ve eş olamayacak kadar özgür ruhlu bir kadın olduğumu ancak 70’inde anladım ama o yıllarda alışılmış format buydu ve ben sorumluluk duygumla bilebildiğim en iyi şekilde büyüttüm sizi…” dedi. Ben de neden bir türlü çocuk yapmaya kafa yatıramadığımın yanıtını onun bu tümcelerinde buldum. Bir yanın eksik kalırsa, bir şeyleri yapamamak, sevdiğin uğraşlarına yetişememek seni mutsuz edecekse çocuk bunu hisseder. Çok sevgiyle ve güleryüzle, özenle büyütülmüş olan ben bile hep taa derinlerimde hissettim annemin eksiklik duygusunu ve bundan dolayı mutsuzluğunu ve sanırım bu nedenle üretken ama çocuksuz bir yaşama evet dedim.

    Bugün kendi adıma anlıyorum ki bazı insanlar kendilerine aittirler ve bu yalnızlık, bu su katılmamış, sek varoluş nedeniyle, içlerinden devşirip çevrelerine sunacakları çok daha fazla şey vardır, herkesin yaşam yolu illa ki bir çocuktan geçmeyebilir.

    En doğru yanıt zuhur eder herhalde bir şekilde soruyu sorduğuna göre… Hayırlara…

  17. selenyavuzdogan 10/02/2012 / 8:56 am

    Ben nasil guzel birsey oldugunu anlatmaya calismayacagim, dedigin gibi, yasamadan anlamanin imkani dahi yok. O yuzden hayal bile edemezsin anne olmanin sen nasil bir yolculuktan gecirecegini. Anne olmak beni bambaska bir insan yapti, icimde boyle birinin oldugunu hic bilmiyordum, ama varmis. Hergun birseyler ogreniyorum cocuklarimdan, onlar beni O’na yakinlastiran en onemli rehberler hayatimda. Neden cocuk yaptigimi ise hic bilmiyorum. Deli gibi korkuyordum, hic hazir hissetmiyordum ama bir gun o buyuk karari veriverdim, sanki karar benimmis gibi.
    Hangi yollardan gecmemiz gerekirse geciyoruz iste. Eger olur da bir gun minik bir kalbin attigini ogrenirsen icinde, herseyi bosverip tadini cikar. Vazgeceklerini dusunme, hayatina girecek, henuz hic tanimadigin zenginlikleri dusun. Hem belki de senin dersin bunlardan “vazgecme” uzerinedir…

  18. ön kepçe 10/02/2012 / 5:07 pm

    kısaca özetleyecek olursam görüşlerimi güzel bir duygu diye düşünüyorum elinize sağlık paylaşım için güzel bir konu gerçekten her yazılanları sıkılmadan okudum

  19. Anonim 10/02/2012 / 11:53 pm

    ben bir kere hamile kaldım. sonra o çocuğu doğurmadım.

    ilginç bişiydi gerçekten.

  20. Burcu Cetinkaya (sahinyavuz) 11/02/2012 / 2:09 am

    Sevgili hocam… Ben bir anneyim, siz degilsiniz… Ama ne ben “tam”im ne de siz “tam”siniz… “Tam” oldugunu iddia etmek, sinirlarinin nereye kadar gittiginden emin olmak demek cunku. Ama nasil ki evrenin sinirlarini bilemiyorsak, kendi sinirlarimizi da bilemiyoruz ve mujdemi isterim; asla bilemeyecegiz. Insan her gun, her saat, her an kendiyle ilgili bilmedigi bir seyi kesfetme, kendini sasirtma potansiyeline sahip. Iyi ki de oyle. Aksi cok sikici olurdu cunku. “Tam” oldugunu iddia etmek, benliginin henuz kesfetmedigin yanlarini gormeyi, tanimayi bastan reddetmek demek aslinda. Iyi ya da kotu hicbir degisim bizi eksiltmez, aksine biraz daha tamamlar. Golgede sakli kalan yanlarimizi kesfetmek icin mecburuz degisime. Bunlari yaziyorum cunku annelige bir de bu acidan bakmanizi istedim.

    Annelik bir kadinin hayati boyunca yasayip yasayabilecegi en buyuk degisim (bu kadar da iddialiyim:)) Ve anne oldugunuzda kendiniz hakkinda, bedeniniz hakkinda, sinirlariniz (aslinda sinirsizliginiz demeliyim) ve yapabilecekleriniz hakkinda o kadar fazla sey kesfediyorsunuz ki… Daha onceleri bu kadar eksikken, nasil kendinizi o kadar “tam” zannettiginizi fark edip gulumsuyorsunuz. Bu degisim sirasinda kendinizle ilgili kesfettiginiz her sey hosunuza gidecek diye de bir sey yok. Belki her seyi birakip gitmek isteyeceksiniz, belki sandiginizdan daha sabirsiz, daha toy, daha bencil oldugunuzu fark edeceksiniz. Ama sakin olun; cunku insansiniz. Bunlara teslim olma zorunlulugunuz yok. Her seyi degistirmek icin gereken iradeye ve guce sahipsiniz. Kendinizi bile…

    Cok uzattim… Toparlamam gerekirse; ben bir kadin “kesinlikle cocuk istemiyorum” demiyorsa. Ona “mutlaka cocuk yap” diyorum:)) Bu kendin ve varolusun hakkinda baska hicbir sekilde ogrenemeyecegin seyleri ogrenmenin yolu cunku. Anneligin bana hissettirdiklerini ise burada anlatmayacagim, zira anlatamam. Onu anne olunca anlarsiniz:))

    Son olarak, belki haddim degil, ama soylemeden duramayacagim: “Ben buyum. Ben boyleyim. Benim rituellerim, aliskanliklarim var” demek saygi duyulasi bir sey olsa da… Kendinizi bu kadar kesin tanimlamak, olabileceginiz diger her seye kapiyi kapatmak bir yandan da… Anne olmayi secin ya da secmeyin, ama bunu kendinize yapmayin. Bu kendinizi, kendi yaptiginiz bir kuleye hapsetmek, anahtari da yutmak demek:) Cunku ozgurlugumuzu korumanin tek yolu; degismek aslinda.

    Sevgilerle…
    Burcu

    • Damla 25/12/2015 / 1:27 pm

      Defne hanımın yazılarını bazen dönüp dönüp okuyorum. Bu yazının üzerinden ne kadar çok zaman geçmiş. 2 ya da 3. kez okuyorum sanırım.
      Sevdiğim yazıların altına yazılan yorumları okumayı çok seviyorum. Farklı bir bakış açısı sunuyor ve çok güzel şeyler kazandırıyor insana.
      Bu konu benim de üzerinde çokça düşündüğüm bir konu ve bu yorumu çok beğendim ben.
      Sevgiler..

    • Anonim 14/04/2016 / 12:31 am

      Çok beyenerek okudum

  21. melda 11/02/2012 / 3:07 pm

    Çocuk…sadece, bir ailenin bir parçası olur bence. iyi veya kötü, bir çocuktur ve ebeveyinleri de iyi veya kötü birer ebeveyindir. illa ki “senin” bir parcan, eksilten,arttıran bir sey olarak gormek, cocuk uzerine hesap yapmak, kendini onun sahibi olarak gormektir, ta en baştan…
    kimsenin, “gerçekten” hesaplayarak anne/baba olduguna – olabileceğine inanmıyorum. hayat/doga/evren/Tanrı, olması gereken zamanda, onu hayatına bırakıyor ve ne yapacagına sen o zaman karar veriyorsun. eksilecek misin, tamamlanacak mısın, bunlardan hangisini hissedecegin, tamamen o andaki durumunla ilgili. duygularına, cocugun sana ne getirip ,senden ne götürecegine önceden karar vermek ya da bunu kestirmek maalesef mümkün değil. kendini her hazır hissedenin cocugu olmuyor. öte yandan bir bakıyorsun , cocugun olmus. dogurmak dahi onemli degil. rahmine düşmüş mü düşmemiş mi? çunku sende hayat akışını (yalnızca içsel bile olsa!) değiştiren şey bu oluyor.senden çoğalan bir başka can hissediyorsun ve ya kucagına alıyorsun ya da almıyorsun…
    dogum kontrol yontemlerinin hicbirinde %99’un üzerinde garanti vermiyorlar , cunku hesapsız olan bir yüzde mutlaka var 😉

  22. sedo 11/02/2012 / 6:32 pm

    Anneligin homojen ve dogal tek bir deneyimden ibaret oldugunu pek sanmiyorum. Orta-ust sinif annelik deneyimi genelde kutlanacak birsey olarak anlatilsa da (boyle yasandigina da suphem yok dogrudur),anneligin kulturel bir yapi olduguna dair antropolojik calismalar da mevcut. (bkz. Death without Weeping: Icinde bulunduklari yoksulluk karsisinda olme ihtimali olan cocuklarina maddi-manevi yatirim yapmayan Brezilyali anneler). Bunun disinda cok farkli kosullarda yasayan ama yukarida bahsedilen tatminleri yasamayan anneleri de gundelik hayatimda gozledim. Demek istedigim: kimsenin cocuk yapma buyutme deneyimi, bir baskasina benzemez diye tahmin ediyorum.

    Insan konuya daha bireysel olarak baktiginda, yani bireysel ozgurlukleri, hayalleri, duzeni baglaminda, hayatina girecek bir bebegin bu alanlarda bir degisimi gerektirecegi bence de suphe goturmez. Bu sanki bebek istememek icin bi sebep olabilecekken, diger yandan insana getirecegi farkli dusunulmeyen deneyimlerin bir habercisi de olabilir . Az once bahsettigim anneligin homojen bir tanimi ve deneyimi olmama durumu da burda bir avantaja donusebilir ve bunu arzulayan bir kadin, ezberlerden uzak kendi anneligini kurup bunu yasayabilir.Bunun yaninda surekli sana bakan, senden baska donecegi kimsesi pek olmayan bir bebek, insani zaman zaman sikabilir de.Ozellikle de tek basina zaman gecirmeye cok deger veren bir insan evladi isek.

    Ayrica dogacak bir cocugun boyle bir dunya da nasil bir gelecegi olur seklinde gelisen, bana anlamli gelen endisenin de, insanin cocuk yapmak isteyip istemeyecegini belirleyebiliecegini dusunuyorum. Bu endisenin gundelik hayatta nereye baksalar siddet goren/okuyan/ureten gunumuz insaninda olmamasina hakketen cok sasiriyorum. Uzerinde felaketler yasanan ve gelecegi felaket senaryolariyla orulmus bir dunya algisi, cocuk yapma konusunda insani bir kez daha dusundurmeli sanki.

  23. Özgür Turan 11/02/2012 / 10:56 pm

    Bana kalırsa -meli, -malı gibi bir durum yok. Yani tamamen tercihler belirliyor herşeyi. Kaldı ki tercihler kesin ve net olsa da olması gereken oluyor. Yani gelmek istiyorsa gelecek olan bir yolunu bulup geliyor bu dünyaya. Anneliğin bir kadın için yeniden doğum ve en büyük dönüşüm olduğunu düşünsem de yine de seni anlıyorum. Çünkü gerçekten de zor, büyük emek isteyen, hem ilişkiyi hem kadını tamamen değiştiren bir durum. 10 yılı geçkin süredir yoga yapıyorum, doğumdan önce asla aksatmadığım tek şey yogamdı. Ama çocukla birlikte öyle çok şey öğrendim, öyle dönüştüm ki hiçbir şeyin yoganın bile vazgeçilmez olmadığını gördüm. Bunu görünce daha da derinleşti yogam, bakış açım genişledi, esnedi. Yoganın hayatın kendisini birebir yaşamak olduğunu fark ettim. Yogayı yaşamak ne demek onu anladım. Kızım Mayısta 6 yaşında olacak ve bu 6 yılda daha önce gitmediğim kadar eğitime katıldım, kitap okudum ve yazdım. Minik rehberim diyorum ben ona çünkü her gün yeni birşey öğreniyorum sayesinde. Hayata karşı direncimi artırıyor, koşulsuz sevgiyi birebir deneyimlememi sağlıyor ve en acımasız aynam oluyor. Bence her çocuk anneye rehber olarak geliyor dünyaya. Annelerin tek yapması gereken bu rehberliğe kulak verip mesajları alabilmek ve birlikte büyüme yolunda adımlar atabilmek. Yorgunluğu, uykusuzluğu, özgürlüğün kısıtlanması falan bunların hepsi geçici, doğum denilen mucizeye tanıklık edebilmek kadına verilmiş en güzel hediye. İnan bana benim gibi değişken yapıda ve de adı Özgür olmasından dolayı bir o kadar da zorlanan biri anneliği sevdiyse sen de eminim ki anneliği sevebilirsin. Ama ilk cümlemde de dediğim gibi tercih etmiyorsan, bırak gitsin. Aksın hayat böyle olmak istediği gibi… Sevgiler..

  24. sumandef 12/02/2012 / 8:45 pm

    Yahu ben ne şanslı bir yazarım! Benim ne akıllı okurlarım, ne keskin kalem öğrencilerim varmış! Her birinizin yorumlarını merak, ilgi ve heyecanla okudum. Tecrübeleriniz ve fikirleriniz aklımdakileri inceleştiriken, hiç aklımda olmayan şeyleri de bana hatırlattı, öğretti. Hepinize desteğiniz, güzel sözleriniz, tavisyeleriniz ve samimiyetiniz için teşekkür ederim…

    • Anonim 15/02/2012 / 4:26 pm

      Bende anneyim, oğlum sekiz yaşında. Ben, bir eşim olsaydı daha çok çocuk isterdim. İlk çocuğumda hamile olduğumu anlayınca çok ağladım. Sizin endişeleriniz vardı bende. Ya sevemezsem diyordum. Doğduktan sonra dedim ki, “bu nasıl sevilmez ya..?!” halbuki birkaç dakika önce sancıdan ölüyorum zannetmiştim. Hiç birşey yapmıyorsunuz. Nasıl ki onun gelişimini anne karnında siz ayarlamıyorsunuz, onun sevgisi de kendi kendine geliyor.
      Alime Sormuşlar: Aşkın üstünde birşey var mı?
      Cevap vermiş: Şefkat, aşktan üstündür. Peki neden? Aşk karşılık bekler, şefkat karşılık beklemez. Annelikte böyle birşey. Çocuğunuzu karşılıksız seviyor, karşılıksız besliyor, karşılıklı beklenti haline giremiyorsunuz. Ama aşk size acı veriyor, karşınızdaki sizi sevmezse.
      Allahım, böyle birşey olabilir mi? Siz aç susuz kalıyorsunuz, çocuğunuz doyunca doymuş gibi oluyorsunuz. Siz uyuyamıyorsunuz, ama o uyuyunca uyumuş gibi oluyorsunuz. Ya Rabbi, ne latif duygular. Ve alimin dediği gibi, kadınlar şefkat kahramanıdır (babaları da ayırmıyorum).
      “Anne olunca anlarsın” derler sözü çok doğru bir söz. Ama anneliğin hakkını vermek lazım. Ben artık birçok şeyi yapamıyorum. Oğlumu bırakıp yoga derslerine düzenli gelemiyorum. Birçok şeyi iptal etmek zorunda kalıyorsunuz. Ama çocuğunuzdan çok şeyler öğreniyorsunuz. Ben oğlumla kendi kçüklüğüme döndüm. O bazı şeyleri yaparken ben “evet, bende böyle yapmıştım, evet bende bundan korkuyordum, evet bende böyle düşünüyordum onun yaşındayken” diyorum ve bana çocukluğumu “analiz” edebilmeyi sağlayan oğlumun doğumuna mutlu oluyorum. Beni kaç yıl gerilere götürdü. Onunla küçüklüğünüzde yaptığınız oyunları oynarken tekrar çocuk oluyorsunuz. Ve bakın zaman içinde zaman yaratıyorsunuz. Kendinizi değil, annenizi de anlamaya ve analize başlıyorsunuz. Onun neden sinirlendiğini, neden yasaklar koyduğunu, acizliğinden dolayı size duygudal baskılarını…sonra da bazı şeylerin nasıl olmaması fikrini geliştiriyorsunuz. Ben inanan biri olarak, Allahın insanoğluna bir lutfu olarak bakıyorum anne baba olabilmeyi. O misk kokusuyla nereden geliyor bu bebek? O doğar doğmaz göğüslerime süt üretimi için kim veriyor emri? O bebek nereden biliyor şapur şupur nasıl emeceğini? Göğüslerim sarkacak diye çocuk emzirilmez mi? Yine aynı Alim annenin memeleri için “şefkat tulumbacıkları” diyor. Allahım bebek bir mucize, kandan sıyrılıp gelen süte ne demeli? Ya, bir de bebeğe neyin lazım olduğunu bu şuursuz göğüsler nereden biliyorlar? Bu kadar tesadüf olabilir mi? Demek bunlar şuursuz şuurlular. Herşey doğal kaldıkça bunun kakası niye kokmuyor?
      Bir damla sudan (spermden) bakın neler oluyor. Benim için Allahın rahmeti ve lütfu. Bunu yapan birini bildiğiniz zaman, bu çocuğa nasıl bakarım diye de düşünmüyorsunuz. Bir bebeğin yediği içtiği giydiği nedir ki? Emektir asıl harcadığınız. Emek ise ayrı bir lezzet…Zahmet içinde rahmet.
      Aslında çokların korktuğu “çocuk beni yaşlandırır” vs düşünceleri doğru değil. Öyle de yaşlanacağız böyle de.
      Elhasılı kelam: Hocam, siz galiba anne olmak istiyorsunuz. Annelik duygusu tatlı bir heyecan verir. Çokları bunu endişe ile karıştırırlar. Ve “acaba bakabilirmiyim, iyi bir anne olabilirmiyim, hazırmıyım?!” gibi sorular arılar gibi vız vız uçuşmaya başlar zihnimizde. Ne mutlu, siz bu soruları sorabiliyorsunuz.

  25. yeni1anlam 12/02/2012 / 10:16 pm

    Bir hocam bana “Çocuksuzluğunun gamsızlığını yaşamayanlar çocuk yapmaktan korkarlar.” demişti. Sarsmıştı, derinlere dokunmuştu dediği. Ben de o zamanlar aynı süreçten geçiyordum. Karar verme süreci. Hatta hamileyken bile ya doğru karar vermediysem diye kaygılandığımı hatırlıyorum ve çok suçluluk hissettiğimi ya o anlıyorsa diye. Çocuk sahibi olmayı illa ki istemedim, belki bu nedenle oldu hemen kimbilir. Fikrim değişmesin diye. Muhteşem bir duygu klişesini yapmayacağım çünkü öyleymiş gerçekten. Benim en şaşırdığım çalışmaya daha az zaman ayıracağımı zannederken daha yaratıcı olduğumu görmek oldu. Çocuğum tarlada çalışan bir kadın gibi benimle her yere geliyor. Doğumdan bir ay sonra evde çalışmaya başladım. Hiçbir yardımcım yok (eşimden başka). Hayatı ya o ya o demeden nasıl yaşanır tecrübe ediyorum. Bebeğimin altını değiştirirmek benim için meditasyon artık.

    • yeni1anlam 12/02/2012 / 10:19 pm

      Çocuksuzluğunun gamsızlığını demişim. Çocukluğunun gamsızlığını yaşayamayanlar olacaktı. Dilim sürçtü:) (mü?):)

  26. asli budak 12/02/2012 / 11:18 pm

    sadece anneyim, hiç düşünmedim ne olur diye, uyku muyku vız geldi, şimdi bir hafta sonra ikincisini doğuracağım, okuduğum boyum boyum kitaplar, gittiğim afilli okullar aklıma bile gelmedi, basit bir yaşam seçtim… bugün arabada giderken neredeyse bayılacaktım cır cır çocuk sesinden, camdan baka baka kahve içmeyeli bayağı oldu:)) Ayrıca hiç bebek sevmezdim ben, hay bin kunduz, hormonlar yüzünden mi ne, her bebeğe sulanıyorum doğurmaya bir hafta kala, aman işte, olur öyle de olur böyle de olur, benimki böyle oldu, seninki de iyi olsun, o olsun

  27. özgür 13/02/2012 / 3:41 pm

    Ben bir yılımı Hindistan’da geçirdim, o yıldan itibaren 10 sene düşündüm yoga yoluna girsem mi diye.. Alemci de bir insanım, o yüzden büyük bir karardı benim için. Çocuk

    hiç düşünmüyordum. Sevgilimle üretken, başbaşa bir hayat kurmuşum. 30 yaşımda içimde bir zil çaldı, anne olmayı istemeye başladım. Aniden oldu böyle, bir kaç günde

    bebeklere bakıp iç çeker oldum. Hemen konuştuk tabi, olur mu, nasıl olacak filan. “Karar senin, bir kadına yap ya da yapma denemez” dedi. Bir de bir durumumuz vardı, onu bekleyelim filan dedik ama fazla da bekleyemedim açıkçası, dedim ne olacaksa olsun. Denemelere başladıktan iki ay sonra CYnin kapısında buldum kendimi. Üçüncü dersten sonra nefesim bir açıldı, bir daha sigara içmedim. Beşinci dersin akşamı ağzımda bir tat oluştu, içimden söylendim hamile kaldım diye. Kesinleşince sevgilimden sonra ikinci öğrenen insan Şeyma oldu, bazı hareketleri yapmamam gerekiyorsa diye paylaştım onunla. 3. ayda temel dersleri bırakıp hamile yogası derslerine girmeye başladım. 4,5 aylıkken ilk tekmesini derste şavasanada hissettim. 9 ay 9 günlük olana kadar haftada üç defa birer saat yogayı öğrenmeye çalıştım. Vücudum her gün değişiyordu, algım derinleşiyordu, çok yoğun bir deneyim oldu benim için. Doğumum zor oldu, doğumdan sonraki kırk gün fazla hareket edemedim. En zoru oydu zaten, bebeği ne yapacaksın bilemiyorsun, ama bir dakika da bırakamıyorsun. Onun da feleği şaşmış garibim ağlayıp duruyor. Ama boşuna dememişler kırkı çıksın diye, sihirli bir dönüşümdü. Ve ilk gülümsemesiyle bana da cesaret geldi, ufak ufak başladım yine. 5 dakikalar oldu 10 dakika.. 10. haftadan sonra uykuları güzelleşti ben de daha çok vakit bulmaya başladım. Bir gün uyanıp beni seyretmeye başladı, 20 dakika dikkati dağılmadan seyretti. Şimdi her sabah onun en keyfi yerinde olduğu saatte koyuyorum camın önüne, güneşi’mi selamlıyorum. Başımı kaldırıyorum, bana gülümsüyor. Yoga bazıları için sessizliktir, benimkisi bazen sessizse de bazen de çığlıklarla kahkahalarla dolu oluyor.

    Yoga ve annelik. Benim için ikisi aynı yer. Ya da aynı yere çıkıyor. Çağ diyor ya, yaşama sevinci diye, tam öyle.

  28. demet 13/02/2012 / 6:15 pm

    ozeelikle 35-39 yas arasını bu tereddutle gecirdikten sonra 40 yasında (ki bu 1 ay once oldu) “yok ben cocuk istemiyorum” diyebildim sonunda. “tamamlanmam lazım” gibi bir hissim olmadıgını anladım sanki. belki bundan dah cok hayatta “ilerde pisman olursam” duygusuyla neredeyse hicbir sey yapmamıs oldugumu fark ettim. cocukları severim ve iyi de anlasırım ama konu daha cok benim hem kendimi ve hem de beyimi! “cocuklu hayat” icinde gorememem… herkesin illa cocuk dogurması gerekmiyor diye dusunenlerdenim, cok guzel bir sey olduguna eminim ama hayatta pek cok guzel sey var ve herkesin payına dusen farklı oluyor…
    demet

  29. basit 14/02/2012 / 4:24 am

    İkinci gün eve getirdik onu.
    Merdivenleri çıkarken dizlerimin titrediğini yazarken şimdi klavye üzerinde bileklerim boşaldı.
    Bir dakika önce çalan müziği değiştirdim bile.
    Yatağına dikkatlice yerleştirir yerleştirmez hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öyle güzel bir
    hiçlik duygusuyla ağlıyordum ki, o kadar hafiftim ve değersizdim ki anlatamam, mutluluğun tanı-
    mını bilmediğimi anladım. (içli olmuş)

    Pek bir şey yazamıyacağımı anlıyorum şimdi, yazdıklarımı dönüp okudukça gülüyorum kendi kendime. En iyisi birkaç geyikle bağlıyayım.

    -Hayatının en güzel belgeselini izlemeye başlarsın. Gözlerinden birçok perde kalkar. Aslında bir
    insanın “mal” (hödük gibi kötü anlamda kullandım) olarak yetiştirilmesi çok kolay birşeymiş..
    çok basit birkaç ayrıntıymış.

    -Bir anlık bakıştaki sevgi iletimi rekor düzeydedir, daha önce “aldıklarına” benzemez. (ki çocukken verdiklerini almaya başlarsın)

    -İstemesen bile sana da benzemeye başlar, kendini görmeye başlarsın. offf of ne düşünceler…

    -Annem anneem canım annem dersin. Onları inan bana ilk defa anlarsın. Bu övünülücek ya da hayıflanacak bir durum değildir. Eğer rakı seviyorsan ikinci cümlede babacım dersin, teyzecim dersin. bir daha geri gelmeyeceklere kadeh kaldırırsın. Yalnızken onlarla konuşmaya başlarsın.
    (Deliriyorum)

    -Hiçbir sevgiliye benzemez, onunla yatmak tarif edilemez, kangren olacaktır kolun ve onun başının altından çekmezsin, çekemezsiiiin. (Manyak mısın sen, çeksene kolunu çocuk ta rahatlasın)

    -Şimdilerde üçbuçuk yaşında ve artık beni yolcu eden bir kadın daha var. Kapıda her merasimden sonra dizlerimin üzerine doğrulurken son bir kez bacağıma sıkı sıkı yapışması…
    (fazla sevgi geyiği oluyo galiba ama neyapayım, böyle oluyosun işte)

    -Annesine hep anneee diye seslenir. bana ise bazen baba, bazen de anne der, beni ödüllendirir. Bunu şaşırdığından yapmadığını bilmek gurur kaynağım. (Aman ne gurur)

    ——————

    Sonuç olarak, çocuğum doğmadan önce de çok mutluydum. Eğer o olmasaydı şimdi, yine hayranlıkla ve şaşkınlıkla seyredicektim hayatı (Bilgeye dikiz). Büyük bir yaşamsal coşku tabi çocuk ama bu ne deyip çükünü kesmemek lazım.

    Ama yazılarından tanıdığım kadarıyla sen, eğer çocuk sahibi olursan; nasıl diyeyim, en çok coşkusu ve kullandığın iç sesindeki konuşma dili hoşuma gidiyor (yazılarındaki). sayfalarca bir yazdığın cümleye bi daha bakmadan yazarsın.

    ——————

    Notlar;
    Bu yazı yazarken bir bardak su içildi.
    Morelenbaum2/Sakamoto:Casa albümü dinlendi.
    Kızım bana üç metrede ötede uyudu durdu.
    (Yazdıklarım yollamadan önce bir kez daha okuduğumda parantez içlerindekini yazma ihtiyacı duydum, hafif de tiksindim kendimden ama hiçbişey silmiyorum. Aslında bu bir biçim olabilir; daha sonradan paragraf filan filan, yazar olmak ne zor bea)

    • Ebru 15/01/2016 / 6:07 pm

      Beni ağlattınız. Ve sanırım (yanlış anlamadıysam) siz anne değil bir babasınız. Bu kadar anneliği iyi anlatan annenin yanında bu duyguyu en iyi anlatan kişi siz olmuşsunuz. Ben de 39 yaşındayım. Hiçbir zaman çocuk yapma gibi bir isteğim olmadı. Hayatın sorumlulukları içinde onu (özellikle maddi anlamda) iyi yetiştirememekten korktum. İnternette bununla ilgili tereddüt yaşayan var mı diye araştırırken bu bloğa rastladım. Yorumlar 3-4 yıl öncesinin. Bunu okur musunuz bilmem (sizler, hepiniz). Tereddüdüm kalmadı diyebilirim. Evet çocuk sahibi olmam gerekiyor. İlaçları zaten 2 aydır bırakmıştım. Bu zor kararın neticesini Allah’a bırakmaya karar vermiştim. Çünkü hazır olmayı beklersem bu asla olmayacak, ve birkaç yıl sonra menapoza gireceğim, artık üzerinde düşüneceğim bir karar da olmayacak. Ben de akışına bırakmaya karar verdim ve nasibimde varsa olur, olmazsa da peşine düşmeyeceğim dedim (tüp bebek veya tedavilere ayıracak ne param ne de vaktim var). Böylece eğer olmazsa en azından denedim diyecek ve pişman olmayacaktım. Ama bir yandan da hamile kalırım diye korkuyorum. Böyle büyük ve hiç bitmeyecek bir sorumluluğu taşımak, çalışmak zorunda olan ve hiç de iyi kazanamayan biri olarak onun masraflarını karşılamak, iş yüzünden zaten akşam dokuza doğru döndüğüm evimde (ve hala yaşlı annemle babama mutlulukla bakma sorumluluğuna sahip olduğum akşamlar bunlar), bir de beni bekleyen bir çocukla uğraşmak. Onun bitmek bilmeyecek enerjisine hazır mıyım? O kadar sabırlı biri miyim? Ve bir yandan da bir gün hayatta yapayalnız kalma korkusu var. Anne-babam yaşlandı, sevgili eşim var tabii ama hayat ne getirir bilinmez. Benim kardeşim ve dolayısıyla yeğenim de yok ve akrabalık ilişkileri zayıf bir sülalenin mensubuyum. Eşim de olmasa bir gün, ne yaparım, nasıl fena bir yalnızlıktır o öyle.. Ama sonra derim ki kendime, sırf kendi bencil korkuların için bir insan dünyaya getirmeye hakkın var mı? Bu ekonomik durumunla ona nasıl iyi bir gelecek vereceksin? İşte senin ve eşin gibi harcanmış potansiyellerle dolu bir hayat daha… Sonunda bütün bu yazıları okudum ve korktuğum her şeyle başa çıkabileceğimi gördüm. Bu korkuları duyan ne ilk ne de son kişiyim. Çocuğum olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ama bundan sonra endişe etmemeye karar verdim. Ve Allah benim için neyi uygun olursa öyle olacak. Güzel yorumlarınız için hepinize teşekkür ediyorum.
      Sevgiler,
      Ebru

      • Sufi 16/01/2020 / 8:56 pm

        Yazinizi cok severek okudum peki simdi ne durumdasiniz bebeginiz oldumu son durum ve dusunceleriniz benim icin cok onemli
        Cevaplarsaniz cok sevinirim tesekkur ederim

      • Kalemtıraş 17/01/2020 / 7:34 am

        Merhaba! İLginiz için teşekkür ederim. Sonunda bebeğimiz olmadı. Olsun diye uğraşmadık. O da gelmedi. Etrafımda pek çok bebek doğdu ve ben iyi bir teyze oldum. Bu sayede çocuklardan daha çok yetişkinlere konuşmayı tercih ettiğimi de anladım. Vaktimi yazmaya ve ders vermeye adadım. Çocuksuzluğu bir eksiklik olarak duymuyorum. Aksine sıklıkla, iyi ki çocuksuzum diye aklımdan geçiyorum. Umarım yardımcı olmuşumdur. Sevgilerimle,
        Defne.

  30. basit 14/02/2012 / 4:35 am

    ek-1

    gittim kütüphaneden üniversite 1.sınıfta okuduğumuz bir kitabı aradım buldum.
    “Zorunlu Eğitime Hayır – Catherine Baker” ayrıntı yayınları.
    Şaştım kaldım kalkıp bu kitabı bulmama, hatırlıyorum çok güzel bir cümle vardı kitabın başında.
    Yazar kitabı kızına ithaf ediyor;

    “Kızım Marie’ye;
    Ben ona tek bir dünya verdim
    O ise bana yüzlercesini.”

  31. özgür 14/02/2012 / 3:19 pm

    ha, bir de şu var ki, sincaplar böyle dertlenmezler asla, yaparlar çocuğu gitsin!

  32. Hatice Sen MacDonald 02/03/2012 / 5:49 am

    BU yorumlar bu yazi pek hos, pek guzel. Ben tamamen bambaska bir noktadan girip eger bir bebek dogurmayi dusunuyorsaniz bir ebe esliginde, mumkunse evinizde suda, yok olmadi bir dogum merkezinde (Portland’da bu merkezlerden bir kac tane var, ebe sayisi ise oldukca fazla:) bu isi yapmanizi onerecegim. Dogum merkezi de ebe de ayrica oldukca ekonomik secenekler. Bu arada eger olur da yaparsaniz gonullu doulaniz olmaya adayim.
    Sevgiyle,

  33. beyhan 29/03/2012 / 5:09 pm

    Merhaba,

    blogunuzu tesadüfen gördüm. İlk kez okuyorum. Şu sıralar hep blog dünyasından yogacılar çıkıyor karşıma. Yakında yogaya başlamayı düşünücem galiba 🙂

    41 yaşındayım. Ben 38 yaşımda çok zor karar vererek doğurdum. Şimdi 3 yaşında bir oğlum var. İyiki yapmışım. Hiç pişman olmadım keşke daha önce yapsaydımı saymazsak. Anneliği ve diğer kimliklerinizi nasıl yaşayacağınızı sizin dışında başka koşullar da belirliyor. Örneğin çevrenizde destek ekibi ne kadar geniş, eşiniz bebek ne kadar istiyor, parasal durumunuz , vs. vs.
    İlk 5-6 yıl çok fazla emek isteyen/bilfiil onunla zaman geçirmeniz gerekiyor. Koşullarınıza göre bu süreci daha rahat geçirebilirsiniz.
    Ama “hiçbirşey korktuğunuz kadar korkunç olmayabilir”.-Seneca-

    Çocuk istemek/anne olmayı istemek kendi çocukluğumuzda yaşadıklarımızla çok yakından ilgili. Oğlumla beraber içimdeki kendi ailemi kendi çocukluğumu tekrar keşfettim.

    Herkes çocuk yapmak zorunda değil tabii ki. Bu bir tercih. Ama bu soru düşmüşse bir kere..

    sevgiler
    beyhan

  34. casper 28/06/2012 / 4:59 am

    Ben 30 yaşındayım 8 senedir evliyim eşimle çok iyi anlaşıyoruz. Bebek düşüncem daha bu sene meydana çıktı bebek yapmak bu dünyaya bir birey getirmek… Ama neden ? Anne Bababalarımızın toplumun bizden beklentisi olduğu için mi yoksa gerçekten yaradılışımızdan gelen çoğalma olayındanmıdır bilemiyorum. Evliliği tamamlayan şey bir çocukmudur? İnsan kendi kabuğuna çekildiğinde mutludur. Birçok insan yalnızlıktan şikayet etsede yine yalnız kalmak değilmidir bir çok şeyin ilacı.
    Bir bebek dünyalar tatlısı sana muhtaç senin gözlerine içine bakan 30 yaşınada gelse anne baba dediğinde sorunlarının biteceğini düşünen birey …
    Yada özgürlüğün istediğin herşeyi yapmakta özgür oluşun doğumundan itibaren düşünmen gereken kollaman büyütmen yetiştirmen gereken bir birey olmadan istediğini yapabilme şansın….

    Geceleri sabahlara kadar yazılar yazmak besteler yapmak günün istediğin saatinde ders çalışmak istediğin bölümleri okumak, kendini geliştirmek geliştirdikçe mutlu olmak tatmin olmak…

    Bir bebeğin olduğunda kendine , düşünmeye ne kadar zaman ayırabilirsin bilemiyorum. Çocuklu arkadaşlarım var sohbetlerde hep çocuk mevzusu … herşeyi unutturan ve kaygıya düşüren olay nedir bilemiyorum. Ancak tadıldıktan sonra deneyimle sabitlenir bunu anlayabiliyorum.
    Fakat ya mutlu olamazsam o küçük elleriyle elimi tuttuğu zaman aşık olup ona daha sonrasında ya keşke dersem ???
    Bilmediğimiz duygularızı yaşamayı isteriz ,yaşamımız süresince hep yaşamadıklarımızı ama yaşamak istediklerimizi tatmak isteriz. Kimi duygularla tanıştığımız için mutlu hissederiz kimilerinde ise pişman oluruz. Pişman olduklarımızın bazılarını değiştirebiliriz ama bazılarından kurtulamayız ömür sürecinde…

    Ya pişman olursam diye bir şeyi denememek bana göre değil ama. Bir bebek üzerinden bunu yapacak kadar cesur hissetmiyorum kendimi. Mutsuz bir çocuk yetiştirmek istemiyorum. Yada rol yaparak büyüttüğüm bir çocuk ta istemiyorum.
    Yapay duygularla büyütülmüş bir çocuk ilerde nasıl bir insan olur bilmiyorum.

    Ben hayatımda mutluyum huzurluyum bir köpeğim var onun bile sorumlulukları çok büyük sorumluluktan kaçtığımdan değil fakat, isteklere huzura ve mutluluğa ulaştıramıyorsan öyleyse sorumluluk almanında anlamı yok.

    Çocukları çok severim çok iyi anlaşırım onlarla olmak zaman geçirmek dünyanın en güzel şeyi gerçekten. Fakat ya ben kendi zamanımdan kendi mutluluğumdan ödün vermek istemiyorum. Yada dünyaya getireceğim bireyin mutluluğunu çalmaktan yada onu gerçekten huzur ve mutlulukla büyütemeceğimden korkuyorum…

    Peki soruyorum sizlere bir bebek yapıp denemelimiyiz ? Mutsuzluk ve huzursuzluğun riskini alarak ?
    Yada benim hayatımda bir çocuk olmalıydı yetiştirdiğim bir birey olmalıydımı deme riskini kabul ederek bu düşünceden vaz mı geçmeliyiz?

    • Ada 22/11/2022 / 5:48 pm

      Şuan 40 yaşındayım ve aynı düşünceler beynimde dönüp duruyor..

  35. gasilhane 03/10/2012 / 12:26 pm

    24 yaşındayım, belki ileride fikrim değişecek ama bebek yapmak için yeterli bir sebep bulamıyorum. Kimse bulamıyor, biz de tesadüfen doğanlarız herhalde.

  36. Ceylan 19/11/2012 / 2:43 pm

    Sonuçta bir karar var mı?

  37. perilievren 25/01/2013 / 2:43 pm

    O benim hayatımdaki en kıymetli şey. En iyi ve en zorlu öğretmen. Beni tepeden tırnağa zorla değiştiren varlık. BIraksan 12 saat uyuyabilecek bir insan olan beni, geceler boyunca 45 dk da bir uyandırmak suretiyle sınayan minik şahsiyet. O benim en sevgilim. O yemeğini yediği zaman ben doyuyorum. Sevmek, çalışmak, yaşamak, koklamak ve herşeyle ilgili bildiklerimi, inandıklarımı altüst eden, beni en karanlık ve en aydınlık yönlerimle tanıştıran kişi. Cinnetle cenneti aynı anda yaşatan varlık.
    O yokken asla kendimi eksik hissetmezdim, gayet de keyfim yerindeydi. Birşeyleri tamamlamak derdinde değildim… Ama o gelince hayatım çok basitleşti, varoluşsal sorularım ve sorunlarım yok oldu. Ona böreğin içinde kakalayabildiğim ıspanak miktarı kadar mutluyum diyeyim sana:)))) O gün iyi bir kaka yaparsa seviniyorum. Kalbime sığmayan çok acayip bir sevgi ile delilik sınırında yaşıyor gibiyim. Onun minik ayaklarını (mayalı ekmek hamuru gibi kokuyorlar) öpüp ısırıyorum, ayak parmaklarının arasındaki pislikleri temizlemekten keyif alıyorum. Az önce kaka yaptığını gördüğüm poposunu öpüyorum, burnundaki kendisinin çıkaramadığı sümüğü parmağımla ben çıkarıyorum. Bazen kendi çıkardığı sümükleri bana getirip gösteriyor falan:)))) İnanamıyorum kendime:)))
    Ona bakıp büyütüyor olmaktan hiçbir kazancım yok, ama bunu sadece onu çok sevdiğim için yapıyorum. Hiçbir karşılık beklemeden… Bütün hayatımın felç olmasına rağmen… Bu fikre alışmam çok zor oldu, hala da zor. O kadar alışmışım ki herşeyin bir karşılığı olması gerektiğine, bir kazancım olması gerektiğine…
    O aslında benim bile değil, sadece bir emanet…
    Şunu da eklemeden edemeyeceğim: Pek çok sözümü, davranışımı aynaladığını gördükçe keşke onu doğurmadan yıllar önce yogaya başlasaydım diyorum.

    • Ceylan 25/01/2013 / 11:49 pm

      ağlattınız yahu 🙂 bu kadar doğru olur.

  38. ocean 10/04/2013 / 2:40 pm

    Yaş 27,ilk şıkkı seçenlerdendim(hala öyle aslında) Beyle ilişkimiz yeterince geçmişe sahip ve yeni evli sayılırız. Sadece çocukla ilgili neden bu kadar kesin karar verdiğimi anlamak istiyordum ve tesadufen ‘bir yorum yaz’ ibaresine kadar okuyuvermişim bir çırpıda.Nede güzel yazmışsınız,nede aydınlatıcı noktalara basmışsınız… Teşekkür etmek istedim.. Bir sonuca varabildiğimden değil henuz hala düşünmek için zamanım olsa da.. Bana çok iyi geldi.. Teşekkürler gerçekten

    • sumandef 12/04/2013 / 2:48 pm

      Sevgili Ocean,
      Güzel sözlerin için teşekkür ederim. Daha yolun çok başındasın. Düşünmek, karar vermek ve kendini tanımak için uzuuuuun bir zaman var önünde. Keyfini çıkar!

  39. Kamil Durmaz 08/01/2014 / 2:30 am

    Eğitimli ebeveynlerin ve maddi gücü, nitelikli bireyler yetiştirilmesine imkan veren ailelerin her zaman en az 2 çocuk yapması taraftarıyım.

    Ancak eğitimsiz ebeveynlerin, maddi güçleri de yetersiz olan ebeveynerlin bir çocuğu yetiştirmenin gün içerisinde saksıda ki bir çiçeği sulamaktan farksız gören ebeveynlerin çocuk sahibi olmasını asla istemem.

    Çünkü o zaman bu çocuklar nitelikli ve üretken, rasyonel düşünceden nasibini almamış bireyler olacaklardır ilerde.

    ve bu faktörlerin dışında ;

    devlet politikaları açısından değerlendirsek, ülke olarak değerlendiremediğiniz nüfus
    sizin değildir, ülke için değerlendirilemeyen nüfus faydasızdır, tam tersine bu nüfusun
    fazlalığı gittikçe ülkenin kalkınmasını ve gelişimini yavaşlatacaktır ve sosyal bir sürü
    sorunu da beraberinde getirecektir.

    Üretimin doğru düzgün olmadığı bir ülkede kontrolsüz nüfus artışı o ülkenin bütünlüğünü,sosyal dokusunu, kültürünü zaman içerisinde zedelemeye ve bozmaya başlar.

    ülkenin geri gitmeye başlamasına yol açar.

    ve Türkiye açısından bakarsak, doğru düzgün katma değer bir üretimin olmadığı
    ülkede çok çocuk yapmak rus ruleti oynamak gibidir.

    Ben şahsen bu ülkenin geleceğine olan inancımı gittikçe yitiren biri olarak
    çocuk yapmayı düşünmüyorum.

    Yapmayı düşünen yakınlarıma da çocuk yapmanın Türkiye şartlarında ki
    potansiyel risklerini ve problemlerini anlatıyorum.

    Daha çok uzun bir analiz ve değerlendirme yazısı yazılabilir bu konu hakkında ama
    onu da daha sonra detaylıca yazarım burada.

  40. Anonim 10/05/2014 / 11:10 am

    peki ya yapmak istediğin vakit vücudun buna izin vermezse. bu ihtimali de aklında tutmak lazım. hadi yapalım deyince oluveren bi şey değil ki. benim kuzenim 38 yaşında illk defa çocuk istiyorum die kadın doğucuya gittiğinde dr ona sen menapoza girmişssin h,ç yumurta hücren kalmamış dedi. sonra gittiği drlar da aynısını söyledi. sadece bir tanesi ultasonda BİR TEK hücre gördüm çok düşük bir ihtial ama son şansım tüp bebek deneyelim dedi. tüp bebek merkezine gittiği günde 5 haftalık hamile olduğunu öğrendi. aslında bir mucizeydi yaşadığı ama herkes bu kadar şanslı olmaybilir.

    • kalemtıraş 19/05/2014 / 6:35 pm

      Bu çok yerinde bir yorum oldu. Teşekkürler. Hem tabiatın düzenine hem de mucizelere işaret ettiğiniz için! :))

      • Meral 12/06/2014 / 11:28 am

        merhaba, bugün bu karmaşık düşüncelerin tam ortasındayım. bu konu tam denk geldi .ben yoga yapmıyorum ama sizlerin yorumlarını okuduktan sonra sıcak bakmaya başladım. otuzbeş yaşındayım evliliğimizin dördüncü yılına girdik. eşim çocukları çok seviyor ama istemiyor tüm malum o korkulardan dolayı. ben ise evlendiğimizde çok çocuk istiyordum ama eşimle konuşmalarımız sonucu benide kendi yönüne çekti. ama dönem dönem eskiye dönüyorum. şu an için birşey yok en büyük korkum çocuk yapmadığım için ilerde PİŞMAN olmak. eşim çok titiz ve sinirli çocuğada öyle davranırsa diye korkuyorum muhasebe büromuz var birlikte çalışıyoruz ben ayrılırsam işyerindeki düzende tepetaklak olacak onun sıkıntı ve streside eve yansır diye korkuyorum . en son diyorumki huzursuz çocuklu olacağıma huzurlu çocuksuz olayım. çok karmaşığım ortada birşey olmamasına rağmen üzgünüm. bir kısır döngünün içinde hissediyorum kendimi . bu konularda yorumlarınız yazarsanız ufkum açılır belki bir dişli atlayıp bu kısır döngüden çıkabilirim. şuan genel olarak hayatımız yolunda mutluyuz huzurluyuz evde çocuk gibiyiz oyun oynarız birbirimize bebek gibi şefkat gösteririz. artık daha az olsada benim böyle süreçlerim olur. tek tesellim bu süreçlerin regl öncesi olması hemen hormonlara bağlıyorum. herkese teşekkür ediyor güzel bir hayat diliyorum…

  41. Cenk Tan 09/04/2015 / 11:57 pm

    İnsan cennette yaşarken bu soy sop sevdasına tutulmuş ve tadına bakmadan duramamış ve oradan indirilmiş varlıkların devamıyız. Ebediyet ağacı. Bu duygular içimizde ki şeytanın vesvesesi. Evlat sahibi olmalısın…! Neden ? yok olmamak için sonsuzluk için. Nerde ? Dünya da…. Fişi çeksek bir şey bırakmasak ve yok olsak içimizde ki vesvese peşimizi bırakmayacak. evlat sahibi olmak adına. Cennette canınız sıkıldı ve cehennemin de tadına bakmak istiyorsanız en etkili yoludur evlat meselesi. En iyi çözüm yetimlere de kendi evlatlarınız gibi davranabilirsiniz sözüdür. Zor kısmına devlet ana bakıyor zaten. Kolay yoldan evlat sahibi olabilirsiniz ve sayısı da sizin erişebilme ve bakabilme gücünüz ile sınırlıdır.

    • nu ra yaz 17/06/2015 / 11:48 am

      Böyle zamanlarda kendi bebekliğimi düşünürüm hep, annem beni doğurmadan önce düşünmüş müdür? Kendiliğimden mi geldim? Kendi kendime yaşlanamaz mıyım? ‘Hayatta başıma gelen en iyi şey’ diyen çok tanıdığım oldu anne olduklarında. ‘En güzel’i eksik bir hayat mı bu yaşadığım? Sanki daha önce çok çocuk doğurmuş, emzirmiş, büyütmüşüm de yorulmuşum gibi bir his var içimde:)
      Annelik duygusunu hissediyorsam, görevimi savmış mıyımdır?

      Kanımca
      Bisküvi kokulu ağzından düşer emziği
      Tombul yanağı kızarır üstüne yatmaktan
      Terler ayva tüyleri kıvrılmış ensesi
      Bense izlerim uzaktan
      Sessiz film izler gib sözsüz
      Konuyu anlamaya çalışarak

      Konu kanımca yaşamak;
      Ana şefkati beklemeden tutunmak hayata
      Ama bebek okşar gibi şefkatle tutmak

      nu ra yaz

      • Kalemtıraş 18/06/2015 / 6:13 pm

        Pek güzel yazmışsınız Nu Ra Yaz! Teşekkürler!

  42. ozguranne 18/07/2015 / 9:40 am

    Evimizde üç kişi yaşıyoruz. Ben, bey ve o. Onu tanımamış olsam eksik kalırmışım çünkü, dünyadaki en komik, en yaratıcı ve en koca gönüllü insan. Onu tanımadığım bir hayatı düşünemiyorum. Şu anda tatilde keyif çatıyor ve ben onu özlüyorum. Zorluklar evet var. Ama insan anında unutuyor çünkü çocuk dediğin bir yerde tekrar büyümek demek. En baştan yaşamak. Taşın içinde çıkan ota hayret etmek. İnsan önceden de hayret ediyor tabi. Ama bir kez daha en baştan. O hiç bitmeyen motivasyona ve meraka, o yaşama azmine hayran kalmak. Çok öğretici bir süreç çocuk büyütmek ve çocukla büyümek. Olmasa olmaz mı, tabi ki olur. Kendim için alternatif hayatı düşünemiyorum. Ki ben de hiç ama hiç çocuk istemeyen bir insandım. Her anne başka, her çocuklu hayat başka. Zor diyen, şikayet eden başka sorunların insanları. Hayatın kendisinden daha zor değil. Öperim çok.

  43. Benim annem bir melek değildi yavrum 20/07/2015 / 11:40 pm

    Herkes ne şanslı.. Mutlu çocukluklar yaşamış ve mutlu anneler olmuşsunuz. Bir tek kişi çocukluğunu yaşayamayanların çocuk istemeyeceğini yazmış. Evet maalesef herkes iyi bir anne ya da iyi bir aile tarafından büyütülme şansına sahip olamıyor. Ben hala bir tarafımla şefkat ve kabule hasret bir çocuğum. Üstüne üstlük bir çocuğum olursa bana yardımcı olmasını istediğim bir aile değil benimkisi.. İçimde bir anne baba yaratamamış beni büyütenler, içimde olmadıkları gibi dışımdaki varlıkları da yararsız ve hatta zararlı. Onlara karşı gel-git ve suçluluk dolu- evet kötü aileler bunu yapar- çocuğa hep suçlu hissettirir.- hislerim varken ben annelikle nasıl başa çıkarım.
    Ben ne zaman çocuk yapacaksın diye sıkıştırdığınız komşunuz, iş arkadaşınızım. Sormayın artık bunu ve sürekli çocuğunuzla ilgili küçük ve bence gereksiz şeyleri anlatıp durmayın. Gerçekten acı veriyor anlatmaya çalışmak..
    Ben anne olmak istemiyorum nokta diyebilecek özgüveni bile vermemiş bir aileye sahibim. Anne denen şey hep acı vermiş, hep acı veriyor. Kelimeler, cümleler girişten, gelişmeden, sonuçtan yoksun akıyor.
    Galiba sadece çocuk istemiyorum ve istemeyenlere saygı istiyorum. Sormuyorsam bebelenme neşenizi anlatmayın ve neden üremediğimi sormayın.

  44. Anonim 23/02/2016 / 1:25 am

    son yorumda kendimi buldum ben de. ayrıca çevremde, son 10 yılda anne olmuş bir kadının da çocuktan sonra gözlerindeki perde kalkmış olmasın, bir tanesi de “çok da matah bişi diil, şimdiki aklım olsa yapmazdım” desin allahaşkına. ağdaya gittiğim bir fatoş abla var, hamile bi müşterisine “ağzına .ıçılacak” diyordu mesela. annelik gerçekten sosyoekonomik şartlara ve daha nice toplumsal değişkene göre şekillenen bir deneyim; bu topraklar doğumdan hemen sonra çocuktan kurtulmaya çalışan nice kadın da gördü/görüyor. bilmiyorum, bu orta-üst sınıfın “hayatım ondan sonra anlam kazandı” söylemleri beni neden bu kadar rahatsız ediyor.. “demek ki bomboşmuş hayatınız” diyesim geliyor onlara. (yorum sert olduysa affola, sanırım annelik de annelik, “anne olunca anlarsın” söylemleri delirtti beni)

  45. Anonim 14/12/2016 / 10:43 am

    Niye illa ki dogurmak? Kimsesiz, annesiz, babasiz cocuklar var. Anne olmak hakkimiz ise, annesi babası olmasi onlarin da hakki degil mi? Bilincalti kodlarimizda illaki dogurabiliyorsan dogurmak var. Cocuk dogurmak muhtesem bir ask, kadini degistiren birsey elbette. Ama o muhteşem deneyimi kendi sicak evlerinizde yasarken, soguk karyolalarda sevgiye aç bebekleri düşünmek aklimizin ucundan geciyor mu? Onlar taaa Afrika’da ki aç çocuklar degil, onlar cok uzakta degil. Hemen semtinizdeki yurttalar. Kimseye dogurmayin diyemem ama farkli açılardan bakin hayata diyebilirim.

  46. cerenn 20/12/2016 / 7:48 pm

    …..

  47. antiaging 08/03/2017 / 4:35 pm

    Oğlumla büyüdüm, kızımla olgunlaştım ben. Onlar olmasaydı hayat bu kadar anlamlı olur muydu bilmiyorum. Belki kendime daha fazla zaman ayırırdım ama onlara ayırdığım zaman da dolu dolu geçmiş. Ne iş yaparsam yapayım çocuklarımı büyütmek için verdiğim emeğin yerini dolduramaz. Şimdi büyüdüler. Neredeyse beni büyütebilecek yaşa geldiler. Ben çocuğum artık onların yanında. Oğlum çenesini kafamın üstüne dayayıp (yaş 15, boy 185 cm) bana sarılınca mutlu oluyorum, kızım da (10 yaşında ama hala çocuk) uzaklaştığımı hissedince” anneeee nerdesin” diye bağırınca.
    Eşimden çok yardım göremedim açıkçası bu yüzden daha çok sahipleniciyim daha çok anneyim.
    Hüzün, mutluluk, heyecan, telaş, endişe, kavga, gürültü, yorgunluk, bezginlik, çıldırmak, sakinleşmek, gülmek, kahkaha atmak, saçmalamak ve başka bir sürü duygu aynı anda çocuk yetiştirirken yaşanabilir sadece .

  48. Hatice 14/04/2017 / 3:26 pm

    Bende cocuk dogurmak istemiyorum.sorumluluklari cok.sokakta gorup 3 dakika sevmek yetiyorda artiyor bana

  49. Anonim 23/05/2017 / 8:14 pm

    İnsan çocuk sahibi olmayı ya da olmamayı seçebilir. Yoga yapıp yapmamayı seçebilir. Tek kelime yazmamayı ya da koca koca kitaplar yazmayı seçebilir. Ama hiç kimse yogaya başladıktan sonra hayatım değişti, bir anlam geldi diyen insana “demek ki çok boşmuş hayatın” demez. Nasıl ki roman yazmadan, bir öykü olsun yazmadan “roman yazmak şöyle bir his” diyemiyoruz. Çocuk da öyle. Eğer çocuğunuz yoksa bunun nasıl bir his olduğunu bilemezsiniz. Çocuk sahibi insana da çok boşmuş hayatınız demek ki diyemezsiniz. Ama herkes roman yazmak zorunda değil. Herkes yoga yapmak zorunda değil. Herkes çocuk sahibi olmak zorunda değil. Bunların hepsi değişik yönlerden bizi büyüten şeyler. Hayatta her tecrübeyi yaşamak zorunda değiliz. Ama yaşamadığımız tecrübeyi küçültmenin de anlamı yok.

  50. Anonim 23/05/2017 / 8:14 pm

    İnsan çocuk sahibi olmayı ya da olmamayı seçebilir. Yoga yapıp yapmamayı seçebilir. Tek kelime yazmamayı ya da koca koca kitaplar yazmayı seçebilir. Ama hiç kimse yogaya başladıktan sonra hayatım değişti, bir anlam geldi diyen insana “demek ki çok boşmuş hayatın” demez. Nasıl ki roman yazmadan, bir öykü olsun yazmadan “roman yazmak şöyle bir his” diyemiyoruz. Çocuk da öyle. Eğer çocuğunuz yoksa bunun nasıl bir his olduğunu bilemezsiniz. Çocuk sahibi insana da çok boşmuş hayatınız demek ki diyemezsiniz. Ama herkes roman yazmak zorunda değil. Herkes yoga yapmak zorunda değil. Herkes çocuk sahibi olmak zorunda değil. Bunların hepsi değişik yönlerden bizi büyüten şeyler. Hayatta her tecrübeyi yaşamak zorunda değiliz. Ama yaşamadığımız tecrübeyi küçültmenin de anlamı yok.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s