Yüzüme ışığı vuran beyaz ekrandan bana bakan bu cümleye bakıyorum. Boş boş.
Babam öldü.
Benim babam bu bahsettiğim. Yazdığım romandan bir karakterin babası değil. Benimki.
“Hadi canım” diyor içimdeki ses.
“Ne alaka?”
İçimdeki o ses dün sabahtan beri aynı şeyi söylüyor bana.
Kardeşim, annem, dostlarım, gazeteler, televizyonlar aksini tekrarlıyorlar, benim içimdeki ses susmuyor.
“Hadi canım, ne alaka? Bir yanlışlık olmalı. Benim babam kim ölmek kim?”
Kanlı, canlı, komik, herkese kendini sevdiren, ortamların aranan yüzü, Arap Kemali?
Hayır, yazdıkça gerçekliğini büsbütün yitiriyor, yazıp yazıp babama gönderdiğim hikayelerden birinin parçası oluyor bu ölüm.
“Ulan namussuz, zavallı babayı öldürmüşsün yine hikayede!” diye yorum yazacak.
Hayır.
Babam havaalanında beni bekliyor. Hafif göbeğini ortaya çıkarmış lacivert bir Lacoste tişört giymiş, altında yandan cepli bol bir kot pantolon. Terliyor. Terlemekten nefret ediyor. Öfleye pöfleye alnında parlayan terleri siliyor.
Ben kutupların üzerinden dönen bir uçağın içinde, tek başımayım.
Babam havaalanında uçağımın İstanbul’a inmesini bekliyor. Beklerken eş dost birilerine raslamış yine, kapılar iki yana açılıp ben dışarı çıkınca, bir dakika deyip sohbeti kesecek, durup bana bakacak, sonra bir şeylerime gülecek. Ben saçıma, kaşıma, kıyafetime mi gülüyor diye dertleneceğim. Sarılıp yürüyeceğiz. Sanki uzun yollardan gelmemişim gibi, sanki biraz önce konuşuyormuşuz da kesilmiş gibi, kaldığımız yerden son tasarımı bisikleti anlatmaya girişecek.
“Öyle bir bisiklet yapıyorum ki aklın hayalin durur. Muazzam bir şey.”
Sonra birden ,
“Limonlu biberlerimi getirdin değil mi?” diye soracak sanki Amerika’nın en çarpıcı özelliği sarmısaksız limonlu kara biber üretmesiymiş gibi bir ciddiyetle.
“Şarkı sözü tercüme edecek kadar Yunanca öğrendin mi artık? Hadi ama artık arabada giderken Elefteria ile şarkı söylemek istiyorum. ”
Babamın beni beklemediği bir havaalanına nasıl ineceğim ben şimdi?
Bu uçak hiç durmasın. Ben babamsız dünyaya inmeye hazır oluncaya kadar kutupların üzerinde böyle dönsün dursun.
*
“Defnoş, süper kız…”
“Ne var babiş?”
“Hani sana bisiklet getirmiştim hatırlıyor musun? Başka kimsenin bisikleti yoktu, bir tek senin vardı.”
Evet?
“Hani bahçede sana bisiklete binmeyi öğretiyordum. Sen pedal çeviriyordun, ben düşme diye selesinden tutuyordum bisikleti.”
“Evet?”
“Sonra bir gün bıraktım, sen farkında bile olmadın pedalları çevirmeye devam ettin. Ben arkandan baktım….Aynı öyle olacak kızım. Hiç farketmeden kendi kendine gideceksin. Ben sana hep uzaklardan bakacağım. Tamam mı?”
“……”
“Tamam mı?”
“Tamam.”
“Aferin. Hadi in şimdi o uçaktan, yola devam et. Bak görürsün, düşmeyeceksin. Babacığına güven.”
*
İndim, düşmedim, buradayım işte Babiş.
Hayatın komik, hafif, tatlı ayrıntılarında yaşandığını bana öğreten sesin kulaklarımda sonuna kadar pedallara basacağım.
Bu dünya sensiz hep biraz eksik kalacak ama sen bizi merak etme.
Çıktığın yolculukta için rahat, yolun açık, mekanın cennet olsun.
Biz, hepimiz iyiyiz.
Sana uğurlar olsun.


Yorum bırakın