Babama Teşekkür

imza 5Dün yazdıklarıma bir ek yapmak mecburi hale geldi.

Yazarken temel bir noktayı atladığımı biliyordum ya, kendi tecrübemi size anlatma telaşı ve heyecanı ile boş vermiştim.

O temel nokta babamla ilgili.

Dünden beri babam öte alemlerden yakama yapıştı. Elefteria Arvanitaki ile ilgili bir yazı yazarım da ondan nasıl olur da bahsetmezmişim?

Haklı da. Ben yaşadıklarımı tamamen kendimi mal etmişim.  Kendisinin katkısını nasıl göz ardı etmişim? Hayatta olsa hayatta yapmazmışım da şimdi öldü diye mi böyle rahatmışım?

Yazıyı bitirip yayınladıktan sonra, dün, kafamın içinde bu seslerle karlı kaldırımlarda bavulumu sürüklüyorum. Evet kahve falı bakarak hayatımı kazanmış olduğum bir dönem var mazimde ama esasında benim öyle öte alemlerle bağlantı kurmak gibi özel yeteneklerim yok. O yüzden de, her aklı selim kişi gibi ben de kafamın içinde duyduğum sesleri suçluluk duygusu ile kıvranan ve her firsatta beni yargılamayı boynunun borcu bilen kendi nefsime verdim.

Bavulu kar tepelerinin üzerinde atlattırarak nihayet New York metrosuna vardım. Yol uzun.  Şu yeni cd’yi dinleyeyim bari, dedim.  Konser sonrasında Eleftheria’nın menejeri hediye etmişti bana. Bende olmayan bir albüm. Mirame. Hemen şarkıları telefona attım. Tren sarsıla sallana yola koyulurken müzik başladı. Aaa, ama bir dakika! Bende bu albüm yok ama şarkıları biliyorum. Nasıl olur? Kafam karıştı.

Karışık kafamın içinde babamın sesi:

“Defnoş, bana çok acele şu üç şarkının sözlerini çıkar, anlayabileceğim gibi yaz, araba sürerken Eleftheria ile birlikte şarkı söylemek istiyorum. İşin biter bitmez de CDmi geri getir. Sakın üzerine yatma.”

Bu albüm işte o albüm. Mirame. Babamın sözlerini çıkarayım istediği üç şarkının bulunduğu albüm.  Onlarca albüm içinden menejer Anatasia nasıl olmuş da bana hediye etmek için bu albümü bulmuş? Hem de tam artık kulisten ayrılacakken peşimden koşup, “Dur sana bir albüm vereyim. Eşinle dinlersiniz,” diye elime tutuşturmuş.

Babam uzaklardan parmak sallıyor:

“Ο yazıda benden bahsetmezsen peşindeyim.”

Babam esaslı bir Arvanitaki hayranıydı. Bütün albümlerini biriktirir, İstanbul’a konsere geldiği zamanları kaçırmaz, ve ben bir türlü şarkıların sözlerini yazıp da veremediğim için bütün şarkıların melodisine eşlik ederdi. Tamam, kabul. Babam olmasaydı benim Eleftheria Arvanitaki’den haberim olmayacaktı. Yıllar önce bana şarkı sözlerini çıkarayım diye o albümü vermeseydi ben o şırıl şırıl sesi hiç duymayacak, New York’a konser dinlemeye gitmeyecek, orada öyle ulvi bir tecrübe yaşamayacak ve dün yazdığım yazıyı yazmayacaktım. Bunu dünkü yazıya eklemeliydim.

Tren havaalanına vardı. Sözlerini bir türlü oturup da yazamadığım o üç şarkı çalarken gözlerim doldu. “Defnoş, cdmi geri ver. Senden hayır yok.” Sevgiyi göstermek bu kadar kolayken neden erteleriz? O şarkı sözlerini yazmadım. Cdyi geri verdim. Sonra, ölümünden sonra yani, aradık, bir türlü bulamadık. Bütün Arvanitaki cdleri ortadan kaybolmuştu. Hala da bulmuş değiliz. Ama işte bu bir tanesi, en sevdiği, alemin esrarlı koridorlarından dönüp dolaşıp yine beni buldu.

Uçağımız karlı dağların üzerinden Amerika’yı boydan boya geçerken “bunu yazmalıyım” diye içimde geçirdim.

Havaalanından eve dönerken, takside, artık yürümekten, soğuktan, yaşadığım duyguların şiddetinden yorgun düşmüşüm, koltuğun arkasına başım düşüyor ama her genç gibi ben de telefonuma son bir kez daha bakmadan duramıyorum. Altı saatlik uçak yolculuğu sırasında ayrı kaldık ya, kimbilir dünyada neler oldu bitti. Gözümün biri açık, diğeri kapalı. Taksi Portland’ın boş sokaklarında hayalet gibi sessiz ilerliyor. Parmaklarım benden bağımsız muhteşem robotlar sanki, ışıklı ekranda ustalıkla kayıyorlar. Sonra birden önüme sürdükleri sayfada (açık olan) gözüme bir şey ilişiyor.

Benim dün yazdığım yazı bu. Kendi bloğum. Parmaklar rutin prosedürlerini tamamlamak üzere yazının en altına kaymışlar. Yorum var mı diye bakacağız. Yorum yok. Yorum yok ama yazının altında başka bir şey var. Öyle bir şey ki kapalı duran gözüm bile açılıyor.

Yazının altında babamla ikimizin resmi var!   Neeee? Gözlerimi ovuşturmak yerine sayfayı aşağı çekiyorum. Tazeleniyor ya o zaman. Hayal mi gerçek mi anlayacağız. Ve evet resim hala orada duruyor. Dünki yazının altına babamın ölümünün hemen ardından yazdığım “Farewell to my Baba” eklenmiş. Fotoğraf da o yazının görseli. Kim ekledi o yazıyı onun altına? Ben eklemedim. İstesem bile yapamam. Yorumlarım olduğu yerde duruyor. Üstelik size de görünüyor mu bilmiyorum. Belki bir tek bana görünüyordur. 

Yarın ilk iş babamın hakkını vermeliyim.

Bu not kendisine yazılmıştır.

Ben o konsere her şeyden çok seninle yeniden buluşmak için gittim Babiş. İkimizin de tutkuyla sevdiği bir sesin bizleri bir araya getireceğini umdum. Ölümünden sonra donan yüreğimde hislerin yeniden yeşermesini umduğum için gittim. Sonra müziğin gücü kalbimi çözerken öyle bir çoşkuya kapıldım ki bu tecrübe sadece benim olsun istedim. Oysa o hâla ikimizindi. Bir an için sürtç-i lisan ettiysem affola. Sensiz bir Arvanitaki mümkün değil. Hiç olmadı ve olmayacak.

Sözlerini çıkarmamı istediğin şarkıların bir tanesinde şöyle diyor:

Hayatım için sana çok teşekkür ederim, hayatım için…

Canım yandı ama dedim ya seni seviyorum.*

Senin yerine şimdi ben bu şarkıyı ben söylüyorum. Sana söylüyorum.  

*Σ’ευχαριστώ για τη ζώη μου, ζωή μου,

Πόνεσα μα είπα σ’ αγαπώ.

http://www.youtube.com/watch?v=cr5FOByh6KQ

 



“Babama Teşekkür” için 11 cevap

  1. Ölümünden sonra donan yüreğimde hislerin yeniden yeşermesini ummak .Defne sağol .Ben de annemin ölümünden sonra aynı duygularla yaşadım ,yaşıyorum.Ne güzel anlatmışsın.

  2. Sabah vakti ılık ve içten bir dokunuş oldu. Babaya selam, sana kocaman sevgiler.

  3. ben yanlışlıkla yapmış olabilirim emin değilim,çünkü Kemal amcanın fotoğrafına bakmıştım dün ,herzaman dualarımda …ben de çok seviyorum

  4. yazımın yanında çıkan çirkin resmi değiştirmek isterken o anlarda olmuş olabilir birşeyler

  5. Defne, baban nur içinde olsun…En içten sevgilerimi gönderiyorum babana ve sana. Sizin ilişkinizde ben de babamla ilişkimi görüyorum, (senin aracılığınla) hayatım için teşekkür ederim ona..yine çok derin hissiyatlar yaşattın, sağol, şükran..

  6. Sevgili yavrum, bu duyarlılığın, biz okurlarını ne kadar etkiliyor bilemezsin.. Babacığın ışıklar içinde güzel kızım, yazıların harika..Ellerine sağlık.

    1. Çok teşekkür ederim sevgili öğretmenim. Benim için de yazdıklarımı sizlerin okuması ve benimle beraber hissetmesi çok değerli… İyi ki varsınız!

  7. Egem Sena Korkut Avatar
    Egem Sena Korkut

    Neredeyse bütün bloğu 10-15 gün içerisinde bitirdim. Zamanım olsa daha da erken bitirirdim. Bir çok yerde güldüm, birçok yerde ağlama noktasında boğazımda düğüm olarak yutkundum, kaldım. Bu yazı da beni çok etkileyen bir yazıydı. Yogayla tanıştığıma, bu yola girdiğime, sizi tanıdığıma çok mutluyum.

    1. Çok teşekkürler Egem Sena. Ben de yazılarım yolu ile seninle tanışdığım için mutluyum!

  8. Baba-kiz ilsikisi bambaskadir. Okurken cok duygulandim. Blogu bi yolculuk esnasida kesfettim, yazilariniz yol arkadasim oldu. O kadar icten ve sahic ki okumuyor sohbet ediyor hissine kapildim. Bundan sonra da yazilarinizi zevkle takip edicem. Sevgiler…

    1. “Sahici”, evet Defne’ nin yazı ve kitaplarında bulduğum en önemli özellik, beni de bağlayan, etkileyen, bir yerlere çeken ve ona müteşekkir kılan büyü “sahicilik”…

Emel Acar Tekaüt (@etekaut) için bir cevap yazın Cevabı iptal et