Ahimsa, İstanbul ve Keyif

Bu yazının orijinali Mavi Orman kitabında yayımlanmıştır.

Şimdi bana sorsalar, Yoga yapmadığınız sabahları nasıl geçirirsiniz diye… Seve seve anlatırım…

Yatağıma gömülüp kitap okuyarak başlayan günlerin keyfini.

Güneşin kızılı odaya dolmuş ama ayazı pencerenin dışında kalmış bir İstanbul sabahında, yatağın ayak ucunda mırıl mırıl bir kedi, elimin altında otuzlu yaşlarımın favori erkeği Tom Robbins’in bir kitabı…ve belki üşenmemişsen o sabah, başucunda bir fincan kahve…

Kim takar o sabahın yogasızlığını!

Yeni yıla girerken yine İstanbul’da, yine bir dostun evinde misafirim. Artık kendimi teslim ettiğim bir hocam, ardımda bıraktığım bir sevgilim ve bir yıl boyunca çalışacağım yoga ödevim ve benden ders almak isteyen bir stüdyo dolusu öğrencim var. İstanbul’da ne kadar kalacağımı da, sonrasında ne yapacağımı da bilmiyorum. Neredeyse uçaktan iner inmez kendimi ders verirken buldum. Cihangir Yoga’nın sahipleri dostlarım Zeynep ile David bir aylığına Hindistan’a gidiyorlar. Onların yokluğunda geriye bir ben bir de Mey kalıyoruz. Bütün öğrenciler bize emanet.

Ama bu sabah dolunaydan ötürü yoga yok!

Eski Hatha yoga metinlerini yazan ustalar dolunay ve yeni ay günlerinde yogasana yapmayın, demişler. Haftanın altı günü çalışın ama yedinci gününde dinlenin diye eklemişler. Dahası, hanımlar kendi ay hallerinin ilk üç günü boyunca vücutları eğip bükeceklerine, sırtüstü yatıp dinlensinler de diye belirtmişler. Peki acaba yoga

hocalarını dört adet doksanar dakikalık ders verecekleri bir gün bekliyorsa o sabah kendi yogalarını pas geçsinler…demişler mi?

Öyle dememişler ama başka bir şey demişler: AHİMSA.

Ahimsa derli toplu ilk yoga kitapçığının yazarı Patanjali’nin hayatımızı anlamlı kılmamız için önerdiği yollardan bir tanesi. Bu yollara Yama deniyor. İlk yama Ahimsa. Öldürmemek, zarar vermemek anlamına geliyor. Öldürmemek, yaralamamak, incitmemek, kırmamak, koparmamak, zedelememek, kavga etmemek, zorlamamak. Ahimsayı özetle, hayatlarımızı şiddetten arındırmak olarak düşünebiliriz. Kelimelerimizden, düşüncelerimizden, ilişkilerimizden şiddeti çıkarmak. Kendimize ve diğerlerine karşı hassasiyet gösterip, hoşgörülü ve anlayışlı davranabilmek. Yoganın başlıca amaçlarından biri fiziksel, psikolojik, duygusal hislere doğru bir farkındalık yaratmaksa, hissizleştiğimiz şiddet anları bu amaca tam ters düşüyor. (Gazetelerde okuduğumuz şiddet olayları karşısında duyduğumuz acı, öfke, çaresizlik ve şaşkınlığın özünde insanların nasıl bu kadar hissizleşebildiklerini anlayamayışımız yatmıyor mu? Bir insan bunu bir diğer insana (ya da hayvana) nasıl yapabilir?) Ahimsa ilk Yama. Yani yoganın doğru çalışılması için önerilen öncelikli prensip. Ahimsa prensibini uygulamak kolay görünse de, iş seçtiğimiz sözcüklere (ve ses tonumuza), alışkanlıktan vardığımız yargılara ve bedenimizle kurduğumuz ilişkiye gelince farketmeden ne çok şiddet uyguladığımızı fark ediyor muyuz? Kendimize ve diğerlerine karşı.

Bedenimizi ele alalım. Çocukluktan itibaren bedenlerimizi zorlamaya o kadar alışıyoruz ki, içimizden gelen uyarı sesini kulaklarımız duymaz oluyor. Sadece yogasana sırasında değil, spor yaparken, bir randevudan diğerine koştururken, altından kalkamayacağımız kadar iş üstlernirken, az uyur, kötü beslenirken hep harab ediyoruz kendimizi. Kendimizi zorlamak kendimize şiddet uygulamak demek. Hani nerede Ahimsa? İstanbul her ona dönüşümde yoğunluğuyla beni/bana çarpıyor. İstanbul yoğun. Trafik yoğun. Yükselip alçalan hisler yoğun. Hava yoğun. Sokaklar yoğun. Sesler yoğun. Haberler yoğun. Günler yoğun. Programlar yoğun. Duygular yoğun! Dersler yoğun. Yoğun yoğun…

İlk haftam bitmedi içi

hareket etmeye çabalarken. ZORlanıyor. Yoğunlukta boşluk yok. Boşluk yoksa hareket imkanı yok. Boşluk yaratmam, kendime bakmam gerekiyor. Yediklerime, uyku saatlerime, harcadığım enerji miktarına, sosyalleşme saatlerime dikkat ediyorum. Yoksa kaptırıp gidiveriyor insan kendini malum. Ve koşturmaya o kadar alışıyoruz ki, içimizden gelen uyarı sesi boğulup gidiyor. İstanbul’da yaşayıp giderken -özellikle kendimize- Ahimsayı unutmak ne kolay! Hatırladığımızda ise, işte böyle sabahlarda, gün doğarken mata adım atmak yerine Tom Robbins’e uzanmak… Ah ne keyif ne keyif!

Ahimsayı seviyorum.

Hoşgeldim İstanbul’a!

18699962_2002212953334179_2397066821371659641_n

Ahimsa, İstanbul ve Keyif’ için 3 yanıt

  1. Serap Tütüncü 30/10/2017 / 12:23 am

    Eskileri tekrar okumak güzel olsa da okurken “Yine yazmış!” diyeceğimiz yeni yazılar olsa yanında…

      • Serap Tütüncü 30/10/2017 / 11:55 pm

        Yaşasın 4.roman, sabırsızlıkla bekliyoruz 🙂 Yine de bu blogun yeri başka. Bu blog benim için (ve eminim daha pek çok insan için de) bir bilgelik ansiklopedisi; her başım sıkıştığında koştuğum, sayfalarını çevirip tekrar tekrar okuduğum, her okuduğumda kelimelerle tarifi zor şeyler hissettiğim. Burda yazdıklarını okudukça insan olmaktan duyduğum kırılganlık azalıyor sanki bir nebze. İyiki yazıyorsun…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s