Syntax Error

Syntax Error

Bloğa yeniden yazmaya başlayınca aklıma size yazacak konular üşüşmeye başladı. Eskiden, bu bloğu açtığım on-on beş sene öncesinden hatırladığım bir haldir bu. Kırık ışık parçacıkları gibi sağa sola saçılmış düşüncelerim bir kanal bulmanın sevinciyle merkeze toparlanır, o kanaldan içeri doluşurlar. Etrafa saçılmış partikül iken lazer ışığına dönüşürler. Bakır tellere doluşan elektrik gibi de düşünebilirsiniz. Veya musluğun deliğinden içeri doğru kıvrılarak akan su. Sınır tanımaz düşüncelerim bu bloğu (yeniden) buldukları için kendilerine çeki düzen veriyorlar. Onlar bir kanalın heyecanıyla yoğunlaşırken diğerleri doğuyor.

Yani size yazmayı düşündüğüm pek çok konu var aklımda. Ama erör verdim. Syntax error. Hatırlayan var mı? Run enter ve syntax error. Windows’dan önce bilgisayar programı yazmak için kullandığımız siyah ekranlı DOS vardı ve onunla karşılıklı yazışırdık. Bir nevi mesajlaşmaktı. DOS’un kafası kızarsa “syntax error” mesajı verirdi. Sentaks yanlış. O cümleyi baştan kur. Seni anlamıyorum. Bir daha yaz.

Ben sentaks yanlışları yüzünden kendi eline vuran bir yazarım. Sabah sayfalarımı yazarken (evet, biliyorum, biliyorum sabah sayfalarında dilbilgisi, imlâ önemini yitiyor, evet ister devrik istersek (oha ama!) düşük cümle kurabiliriz. Oraya takılmadan bir dinleyin) cümlemin dublaja kaçtığını sezersem, onu orada bırakıp aynı cümleyi bir daha kurmaya çalışırım. Elime vurduğum bu kadar. Ayrıca ben bir yazarım. Benim işim sözcükler, cümleler, ifadeler hakkında düşünmek. Sabah sayfalarımı da pekâlâ bu amaçla bir temrin sahası olarak kullanabilirim.

Dublaj cümlelerim: mümkün kılmak ile bitenler (çünkü İngilizce düşünülmüş “it is possible to”) , durum yaratır ile bitenler (it creates a situation blah blah blah), falancayı kolaylaştırır (it makes it easy). Eğer bir cümlenin bu limanlardan birine dümen kırdığını sezersem ortasında bırakıp baştan yazmayı deniyorum. Biz evde İngilizce, sokakta Yunanca konuşuyoruz, okuduğum kitapların çoğu İngilizce, film seyredersek onu da İngilizce seyrediyoruz. Türkiye’de yaşamıyorum. Bazı günler (çoğu günler) hiç Türkçe konuşmadan geçiyor. Zavallı ana dilimin dublaja kaçmaması onu ekstra kollamam gerekiyor. Elli yaşıma bir gün kaldı. Ben hâlâ daha iyi Türkçe konuşmanın yollarını arıyorum, araştırıyorum.

Ben elime vuradurayım, muhtelif posta kutularına şöyle mesajlar düşüyor: Su tükettim. (Bunu evdeki suyu bitirdim anlamında değil, su içtim olarak kullanıyorlar. İçmek fiilinden ne kötülük gördünüz?) Karpuz tükettim. (pazardaki tüm karpuzları aldım değil. YEDİM) Giriş yaptım. (Girdim deyince ayıp bir şey mi geliyor akıllara?) Çıkış yap. (Çık demek fazla mı kaba?) Ödeme yaptım. (Çünkü ödedim yetmiyor, yapınca kulağa daha zengin geliyor ödeyen kişi) Uygunluk var mı? (Hangi manada? Uygunluk ne zaman bir sözcük oldu?) Süreç nasıl ilerliyor? (Bu süreç işi nereden çıktı? Neden dillere pelesenk oldu? Yaşantıların hepsi neden bir sürece dönüştü? Tatillere bile harika bir süreçti diyenler var. Diliniz sürtüle.) Müsaitliğinizi bekliyor olacağım. (Yanıt bile vermiyorum) Kontrol sağlıyorum. (Sağla diyorum, aklıma telefonun öbür ucunda inek sağan bir kurumsal Heidi geliyor, elimde değil. Kontrol etmeye ne oldu?) İşleminizi gerçekleştiriyorum. (İşlem hayaldi, gerçek oluyor. Talebinizi işleme koydum, denemez mi?) Bir paylaşımda bulundum. (Bir şey paylaştım fazla mı samimi?), hiç yoga deneyimlemedim (denemedim diyemiyor, kibarcık versiyonunun deneyimlemek olduğunu sanıyor) üzüntüyü deneyimledim (üzülmüşsün sen bildiğin -ya da bilmediğin), falancayla yaptığımız keyifli sohbette (sen var yapmak sohbet- yahu sohbet edilen bir şey değil miydi? Keyifli sıfatını sohbete eklemeye gerçekten gerek var mı?)

İşte yine erör verdim! Ben “mümkün kılmak”la biten cümlelerimi daha “açıkça mertçe Türkçe”* bir yöne kırmaya çabalamayı sürdüreyim.

Ben bir dilbilimcinin kızıyım. Dilin zamanla evrildiğini, dönüştüğünü, yatağını genişleten, büken bir nehir gibi nesiller arasında aktığını biliyorum. Dilin değişmesine itirazım yok. Tecrübe yerine yaşantı demeyi seviyorum. Sıkıntı yok’un bile tatlı bir tarafı olduğunu düşünüyorum artık. Gönderim, bildirim, bilişim, gösterim de tamam. Sevmiyorum ama gerekli olduklarını da yadsımıyorum.

Ama bu yeni dil, eröre sebebiyet veren bu deyimler (sadece) dublaj sentaksları yüzünden değil, sahteliği, samimiyetsizliği yüzünden (de) tüylerimi diken diken ediyor. Bu yukarıdaki örnekler (siz de yorumlarda arttırabilirsiniz) kişinin kendine (ve ötekine) yaklaşamadığının işareti gibi görünüyor. Kurumsal dil diyorlar. (Olabilir. Ve öyleyse o ortamda kalmalıdır. Akademik dil gibi.) Mesafeli bir dil bu. Kişinin (kendinin ya da bir diğerinin) iç dünyasına, karanlığına, gecesine girmesini engelleyen sözcük dizilimleri. Gerçeği örtmeye yönelik bir dil kullanımı. Yaşamı (bir bütün olarak) kucaklamak isteyenler için hatalı sentaks.

*Oğuz Atay’ın bir öyküsünden.



“Syntax Error” için bir cevap

  1. “Tuketmek” de diyetisyenlerin hediyesi. Besinin vucut tarafindan kabulu gibi bir surec degil sanki bahsedilen…Yiyoruz iste.

Yorum bırakın