Sen önce kendine inan (mı)?

Biraz önce bulaşık yıkarken ayrımına vardığım bir gerçek:  “Sen önce kendine inan” bir bakıma içi boş bir slogan. İnsanın kendine inanması için önce ona bir başkasının inanması gerekiyor.

IMG_4274Bu da nereden aklıma geldi?

Geçenlerde Doğan Kitap’ın genel yayın yönetmeni Cem Erciyes ile sohbet ediyorduk. Ben içinde bulunduğumuz tarihsel dönemi (hayalimdeki) gelecekle kıyasladığımda bir özgürlükler çağında yaşadığımızı düşündüğümü söyledim. Gelecek benim için Margaret Atwood’un romanlarında anlattığı ultra muhafazakar, totaliter rejimlerin hüküm sürdüğü, şu anda sahip olduğumuz internet, email, evdeki nakit para birikimi, pasaport sahiplerinin seyahat izni, aşk evliliği, doğum kontrolü gibi şeylerin hayal bile edilemez özgürlükler olarak algılandığı bir zaman dilimi. (Belki de bu yüzden bir türlü çocuk sahibi olmaya heves edemedim) Cem Erciyes’e bunu söyleyince, “yazsanıza bunu Defne” dedi. Onlar da Doğan Kitap olarak tam da Atwood’un distopik romanlarını basmaya hazırlanıyorlarmış.

O bana öyle söyleyince aklımdan ilk önce ben nasıl yazarım böyle bir yazıyı geçti. Edebiyat eleştirisi gibi ama içinde kişisel görüşlerim de olacak. Eğer aramızda bu diyalog geçmeseydi, eğer o sırada bir başkası benim bunu yapabileceğime inanmasaydı, benim aklımın ucundan bile geçmezdi böyle bir yazı kaleme almak. Oysa şimdi iskeletini çıkarttım bile, etini, budunu doldurmak kaldı.

Burada inanmak derken “hadi koçum ben sana inanıyorum, yapabilirsin” anlamında bir gaz vermeden bahsetmiyorum. İhtimale inanmak. Senin o şeyi (bir şeyi) yapabilme ihtimalini karşındakinin ağzından duymanın yarattığı etki.

Sonra düşündüm. Eğer Saim Koç zamanında bana “sen roman yaz, Defne” demeseydi, ben Saklambaç’ı da, Emanet Zaman’ı da ve çok yakında çıkacak olan yeni romanım Yaz Sıcağı’nı da yazmazdım. Saim Koç bana inandığı için ben kendime inanabildim. Çağlayan Erendağ bloglarımı toplayıp, basıp Kuraldışı Yayınlarına sunmasaydı Mavi Orman doğmazdı. David Cornwell bana “hadi Cihangir Yoga’ya blog yaz, yoga tecrübelerini anlat”demeseydi on yıl önce bu okuduğunuz satırlar da olmazdı.

Tek başına yürümüyor bu kendine inanma işi. Birinin size inanması gerek sizin kendinize inanmanız için. Kişisel gelişim eğitimlerinde öz güven, öz saygı, öz sevgi geliştirmeye çalışırken atladığımız bir nokta olabilir mi bu? Etrafımızdaki insanların teşviki, bize inanmaları, kör noktamıza düşen zaaflar kadar yeteneklerimizi ve potansiyelimizi görmeleri, bize göstermeleri.

Kendini sevmek de  böyle bir şey. “Önce kendini sev” diyorlar ya. Sev tabii kendini. Ama bir başkası sevmezse beni bunu yapamayabilirim. Başta annem ve babam sevdiler beni ki ben sevilesi bir varlık olduğuma inandım. İnanmasaydım, sevemezdim kendimi.

Kendini sevme işi de tek başına yürümüyor. Önce sevilmek gerekiyor…

Evet, işte bulaşık yıkarken aklıma düştü bunlar. Çabucak sizinle paylaştım. Şimdi bulaşıklar da bittiğine göre Margaret Atwood, aklımdaki gelecek ve özgür bugünler yazıma geri dönüyorum.

Etrafınızı size inanan ve sizi seven insanlarla kuşatmayı unutmayınız.

Defne. img_0542

 

 

 

Sen önce kendine inan (mı)?’ için 20 yanıt

  1. cochise chiricahua 02/03/2017 / 10:40 am

    Gerçekten güzel bir bakış açısı. Yanlız bu bakış açısının bir noktada yetersiz olduğunu düşünüyorum. Çünkü, insan başkasından “inanç desteğini” temin edeceği gibi, kendine inanarak da bu inancı kendi kendine temin edilebilir. Bu kişisel inancın temini için, kişinin mantalitesinin sağlam olması lazım.
    Mantalitesi sağlam olduktan sonra, başkalarına(*insan) olan bağlılıkları azalmaya başlar ve bu inancın zirve yaptığı yerde, artık kişi kimseye bağlanmadan, dünya’yı devirebilir.
    Kişisel inancın yansımaları farklılaşabilir bazen. Örneğin, kişi tanrıya inanır ise, onun kişisel mantalitesini geliştirecek şeyler arasında, dua, ibadet gibi faaliyetler olur. Bu inancın temini için, başvur vurduğu şeyler çok farklı şeyler de olabilir. Söz gelimi, Sevdiği filmin oyuncusu, örnek olarak aldığı kişinin başarıları, kafasında kurduğu hikayenin kahramanı, bir kitap karakteri….

  2. eastarzu 02/03/2017 / 1:32 pm

    İlk adım için çok doğru bir tespit. Yürümeyi öğrenen bebek gibi 🙂 Teşvik edilmek ne güzel. İçinde sevgi var, ilgi var, değer var.

  3. Anonim 04/03/2017 / 7:10 pm

    “Etrafınızı size inanan ve sizi seven insanlarla kuşatmayı unutmayınız”
    diyorsunuz ya işte tam da bu can alıcı nokta. Etrafında sevenler olduğunu düşünüp bir anlamda sevgiden hamur olmuşken bir de
    bakıyorsun hamur çürümüş lime lime olmuş. Toparlayinca daha güzel ifadeler ile yazacam. Dostça kalın. İlknur Ateş

  4. İlknur Ateş 04/03/2017 / 7:11 pm

    “Etrafınızı size inanan ve sizi seven insanlarla kuşatmayı unutmayınız”
    diyorsunuz ya işte tam da bu can alıcı nokta. Etrafında sevenler olduğunu düşünüp bir anlamda sevgiden hamur olmuşken bir de
    bakıyorsun hamur çürümüş lime lime olmuş. Toparlayinca daha güzel ifadeler ile yazacam. Dostça kalın. İlknur Ateş

  5. thesapkaci 07/03/2017 / 8:37 pm

    Evet insan tek başına yetmiyor kendine.Birilerinin onun arkasında olduğunu ona inandığını bilmek istiyor.Çevremin” Amann sen hassas insansın, üzülürsün boşver” dediği için vazgeçtim birçok hayelimden.Kesinlikle çok doğru bir yazı tebrik ederim.😉👌

  6. ozguripekci 11/03/2017 / 1:19 am

    Aslında bence inanmak demişken imkansız diye bir sey yok. İmkansız kelimesi insanoğlu nin çıkarmış olduğu bir müsvedde. Zamanla “imkansız” kelimesine çok fazla anlam yüklemişiz. Sizde yazınıza başlarken aslında ihtimallerden bahsediyorsunuz. Her şey bir inanma üzerine kurulu. Ve bunu başardığınızda o kehanet zaten kendisini zamanla gerçekleştiriyor. Tekrardan kaleminize sağlık.

  7. HASRETCE 13/03/2017 / 8:09 pm

    Kesinlikle

  8. hayalperest00 15/03/2017 / 4:22 pm

    bence de tam tersi insan kendine inanmazsa bir başkası ona nasıl inansın.. Buna rağmen bazen bazı cevherlerin ortaya çıkması için başkasındaki inançta gerekli olabiliyor kısacası olaya göre değişir bu durum herhalde

  9. Ayşe S. Pınar 23/03/2017 / 9:07 pm

    Okuyucuda gezinirken rastladım yazınıza. Sevgi, bağlantıları oluşturan en önemli köprü olduğundan, kendinizi tanımak aynı zamanda sevmek oluyor. Kendinizi tanıyarak sevdiğinizde zaten sevgiyi yansıtmış ve etrafınzda sizi sevenler ve sizi yansıtanlar olabileceği anlamına geliyor.Kendinizi sevmek, sevgiyi tanımlayabildiğiniz ve bir diğerine bu duyguları aktarabileceğiniz anlamına geliyor. Yani salt kendinizi sevmek olarak bakmak evrensel bir sevgi tanımını içermiyor, narsisizm içeren psikolojik bir alt yapıyı çağrıştırıyor.Duygular birbirlerini tamamlayan örüntüler gibi. Yine her şey sizde bitiyor…Eğer etrafınızda sizi seven çok değilse, yine kendinizi gözden geçirmeniz gerekiyor. Herkes beni sevsin bana destek olsun kadar basit değil gibi görünüyor…

  10. seylerindisi 24/03/2017 / 5:09 pm

    Kendime inanıyorum, o da kendine inanıyor; o bana inanmak için, benim de ona inanmamı istiyor; ben de, doğrusu, ona inanmak için, onun bana inanmasını istiyorum, hiç konuşmadan, sessizce bir anlaşma, gizli bir bilinç oluşuyor aramızda. Oyunu ilk bozan, karşı tarafa inanmaktan vazgeçen ilk hain -isterseniz bencil ya da realist deyin ona- oluyor, ben de altta kalmam, hemen ona inanmaktan vazgeçip, deyim yerindeyse hır çıkarıyorum, aslında inanılacak bir şeyciklerinin olmadığını, belki kendimi kandırdığımı iddia ve ikrar ediyorum, ağız dalaşı başlayınca, iddiamda ısrar edip, bir takım itham ve isnatlara değin vardırıyorum işi, o da altta kalmaz -kimin arkadaşı!- derhal başlıyor ne denli sünepe, aciz, fakir, cahil, gafil ve benzeri özelliklere sahip olduğumu sıralamaya -iyisi mi küsmeli, kime çattığını bilmiyorum bile-, hemen çekip gidip onu oracıkta yalnız bırakıyorum, o da beni yalnız bırakıyor; yalnızlık başlıyor, özlemle kuşatılmış, kuyuları ele geçmiş, yolları tutulmuş, filler ve develerle bastırılmış bir yenilmişlik; “Aslında o bana inanıyordu demeye başlıyorum,” demek ki ben de cevher var, az istidadımı övmedi; doğrusu o da az değildi, onda da kimselerde olmayan, az görülen bir ışık yok değil miydi?

  11. DOE 03/04/2017 / 7:55 pm

    Harika bir yazı olmuş!

  12. Bahar 21/05/2017 / 11:18 am

    Bence yenile yenile yenmeyi öğrenmek en iyisi.Özgüven 6 yaşına kadar aşilaniyor.
    Biraz alkış da iyi tabi.
    Sevgiyle

  13. ayhanykaya 06/08/2017 / 5:11 am

    Bulaşık yıkamayı bu yüzden seviyorum 🙂 Zevkle okudum, paylaştığınız için teşekkürler.

  14. dkeskin 11/01/2018 / 12:13 pm

    Notdefterimk.wordpress.com adresine bekleriz. 😉😉

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s