
Geçen hafta hayatımın ennnn kötü dersini verdim. Bakın hiç utanmadan, sıkılmadan yazıyorum. Berbat bir dersti ki ben iyi bir yoga hocasıyım. Bu da utanmadan, sıkılmadan söyleyebileceğim bir gerçek.
Bir yoga dersini berbat kılan iki şey var:
1. Hoca
2. Öğrenciler
Her iki taraf da dersin berbatlığı konusunda suçu birbirine atmaya hazır tabii. Bana sorsanız şimdi, “Defne Hocam derslerin genelde iyi geçerken bu geçen haftaki neden öyle kötü geçti” diye, ilk tepkim suçu öğrencilere atmak olur. Ama Allahtan yoga bizi bir güzel yonttu da öyle ilk tepkilerin ağında takılıp kalmıyoruz. İlk tepkimizi dile getirmek bir yana, onu dikkate bile almıyoruz. Çünkü o ilk tepki benim sahici tepkim bile değil. Annemin, babamın, nenemden dedemden öğrenmiş oldukları bir tepki o sadece. Onların bile değil. Tepkinin gölgesini aralarsanız tazecik başka duygular çıkacak alttan. Geçen ay Kanada’da yaptığım muhteşem bir kursta (yoga değil, kişisel gelişim temalı bir kurs) şöyle bir egzersiz yaptık: Önce ilk tepkini veriyorsun. Suçlama, saldırı, küsme, bozulma vs, ne ise işte, aileden bize geçen ilk tepki. Sonra bir duruyorsun ve şu cümleyi tamamlamaya çalışıyorsun:
Saldırgan (suçlayan) tavrımın altında yatan duygum…
Artık neyse o duygu. Korku, hayal kırıklığı, endişe, kafa karışıklığı, güvensizlik vs vs vs.
Şimdi benim geçen haftaki berbat dersimin suçunu öğrenciye atmam da bir saldırı. Durup souyorum:
Saldırgan (suçlayan) tavrımın altında yatan duygum….
Nedir nedir nedir o duygu? O berbat geçen ders aklıma geldiğinde yüreğimi yakan his nedir?
Nedir nedir nedir?
Hayal kırıklığı, korku, endişe, üzüntü.
Hepsinden biraz ama galiba en çok üzüntü.
Esas duygumuz üzüntü iken karşımızdakini suçlamamız ne kadar mantıksız, değil mi? Neyse, bu başka bir konu. Başka bir yazıda bahsederiz ondan. Ben şimdi size berbat geçen dersimi anlatayım.
Berbat ders Shadow Yoga’dan bir sınıf arkadaşımın dersiydi aslında. Ben onun yerine veriyordum dersi. Yedek Hoca olarak. Şimdi aranızda yoga hocalığı yapanlar varsa, yedek hoca statüsünün zaten ne denli berbat bir şey olduğunu biliyorsunuzdur. Yoga hoca ile öğrenci arasındaki derin samimiyet üzerine kurulu bir sistem olduğundan, Yedek Hoca verse verse Dadı tadı verebilir ve her Dadı gibi Ana-Baba’nın yerine geçtiği ilk gün çocuklar ona hayatı burnundan getirirler. Ben bu durumu bildiğim ve ne olursa olsun öğrencilerimi Dadı’ya teslim etmediğim için, hazırlıklı gittim.
Ama sorun bu değildi. Sorun benden önce başlamıştı. Öğrenciler dersin esas hocasını da tanımıyorlardı. Yani Hoca-Öğrenci samimiyeti kurulmamıştı henüz hayatlarında. Ve fakat yıllardır da yoga derslerine girip çıkıyorlardı. Hoca-Öğrenci samimiyetini tatmadan. Hayatımın ennn berbat dersini verdiğim merkez, evet belki sadece yoga öğreten bir okul değildi ama adı duyulmuş bir yoga stüdyosuydu. Aylar önce ben onlara bir teklif yazmıştım. Sabahları stüdyonuzda Shadow Yoga kursları düzenlemek isterim diye. Teklifimi kibarca “Biz öğrencilerimizin tek bir eğitmene ya da sisteme bağlanmalarını tercih etmiyoruz. Çatımız altındaki bütün hocaların derslerine girmeleri için cesaretlendiriyoruz.” diye geri çevirmişlerdi.
Berbat geçen dersimin berbatlığının yüzde bir kısmı bu zihniyetten kaynaklanıyor. Öğrenci bu zihniyetteki bir stüdyoya devam ederken bir hocayla samimiyet kuramıyor. Kuramayınca yoganın kalbi sayılan ilişkiden mahrum bir şekilde yapıyor yogasını. Bu durumu ben yadırgıyorum ama Batılı ülkelerin çoğunda yoga zaten bu şekilde uygulanıyor. Öğrenciler bir stüdyoya aerobik dersine gider gibi gidip, o sırada kimin dersi varsa ona giriveriyorlar. Sanki yoga sabit bir bilgiymiş ve onu kimden alırsan al, aynı etkiyi yaratırmış gibi. Ama işte öyle değil. Yoga sabit bir bilgi değil. Yoga karşılıklı kurulan ilişkide öğrenilen bir bilgi. Enerji alışverişinden yoksun kaldığı anda bilginin akışı donuyor. Bu sebeple öğrencinin hocayı tanıması, ona kendini açması, onun sularında güvenle yüzeceğine inanması gerek. Aynısı hoca için de geçerli. Hocanın da öğrenciyi tanıması, ismini, cismini, yaralarını, güçlü taraflarını öğrenmesi ve ona güvenle yüzebileceği bir havuz sağlaması lazım. Bu da zamanla, sabırla, sebatla kurulan bir ilişki. Yoga bilgisi ancak bu ilişki kurulduktan sonra başlıyor akmaya.
O halde Yedek Hoca olarak girdiğimiz derslerin/Yedek Hoca’nın verdiği derslerin yoga akışını yaratmasına zaten imkan yok ki, diyebilirsiniz. Bir bakıma öyle. Ama öğrenciler uzun zamandır güvendikleri bir hoca ile çalışıyorlarsa, zaten yogaya güvenmişler ve hoca ile ilişki kurmayı öğrenmişlerse, bir de orjinal hoca sizle aynı sularda yüzüyorsa o zaman yabancı bir sınıfa dadılık yapmak illa ki de berbat bir şekilde sonuçlanmayabilir. (Mesela biz Cihangir Yoga’da birbirimizin derslerine Dadılık ettiğimizde, Dadı gibi değil de teyze, dayı filan gibi görülüyoruz. Tamam evet bu kadın/adam bizim esas hocamız değil ama aynı aileden gibi hissediyor öğrenciler.)
Neyse…Ben size hayatımın ennn berbat dersini anlatacaktım…Lafa daldım. Vaktimiz de doldu. Yarına kaldı artık. Bugün burada (Amerika’da) Şükran Günü. Sabah çok iyi bir ders yaptık. Balakrama üstüne Şükran Meditasyonu…
Şimdi bir de buradan hepinize seslenmek istiyorum sevgili okurlar,
Okuduğunuz için, yorumlarınız, desteğiniz için teşekkür ederim sizlere..
Şükürler olsun.
***
Devamı yarın. Bizden ayrılmayın
Ne güzel, içindeki izin vermemiş işte herşeyin nasıl kötü gittiğine odaklanmana; onun yerine daha anlamlı ve güzel enerjileri yansıtmanı sağlamış. Harika!
Tabi ki her ana şükürler olsun.
Sevgiyle.
‘Saldirgan tavrimin altinda yatan duygu….’ konusunda yazini bekliyorum Defne Hocam…
Evacan nerelerdesin sen? Özledik yorumlarını ve şahsını. O yazı da gelir elbet bir ara. Ya da ben sana gelince anlatırım. Çok iyi bir teknik ama şöyle bir ağız tadıyla kavga edemiyorsun ondan sonra!
ne güzel yazmışsın. saldırgan olan tavrın altındaki duygu nasıl yok edilir * yazarsanız çok sevinirim.şimdiden teşekkürler