Hayatımın Enn Kötü Dersinin Devamı

Foto: Rebekka Haas

Hayatımın ennn berbat dersine yirmi kadar öğrenci gelmişti. Başlamadan önce hepsini karşıma oturtup kendimi tanıttım, esas hocaları ile aynı sistemden geldiğimizi söyledim ve bir sakatlıkları var mı diye sordum. Yüzlerindeki sıkkın ifadeyi önemsemedim. Hemencecik hareket etmeye başlamak istiyorlardı belli ki, ayaklandık.

Shadow Yoga yedek hocalık ettiğim bu tip “drop in” derslerinde öğretilebilecek bir yoga sistemi değil. İlk adımlarını kavramak ve içselleştirmek bile en azından altı ders gerektiriyor. Yine de böyle durumlarda uyguladığım bir yöntemim var benim. Her hareketi bir kez gösteriyorum, sonra beraber yapıyoruz, sonra bir sonraki hareketi gösteriyorum, onu da beraber yapıyoruz. Dersin ilk yarısı böyle geçiyor. İkinci yarıda da parça parça öğrendiğimiz seriyi baştan sona yapıyoruz. Bir kaç defa üstüste. Evet biliyorum bu yöntem sırasında, hareketlerin inceliği, nefesle bağlantısı, enerjiyle ilişkisi gibi hassas konular güme gidiyor ama en azından öğrenciler bir prelüd’de akmanın tadına şöyle bir bakmış oluyorlar. Zaten dediğim gibi bu benim acil durum reçetem. Ben “drop in” dersi yerine 6şar derslik kurslar verdiğim için benim öğrencilerim bütün hassas konuları öğrenme imkanına sahip oluyorlar.

Derse ısınmalarla başladık. Shadow Yoga’nın en acayip hareketi de en başta: Ayak bileklerinin  döndürülmesi. Öğrenciye kendini daha en baştan hantal ve sakar hissettiren bir hareket bu. (ki biz hocalar bu ilk ısınma sırasında ayakların yumuşaklığına ve hareketin akıcılığına bakarak öğrencinin bedeni, enerjisi, nefesi ve hatta psikolojisi hakkında bir çok bilgi toplayabiliyoruz.)

Dönmüyor tabii ayak bilekleri. Öyle kolay mı? Hepsi bir afalladılar. Bir kaçı durdu, vazgeçti. Dedim, ayak bilekleri boyun ve el bilekleri ile beraber bedenin üç kilit noktasından biridir. Burada enerji akışı başlamazsa, ilerleyen hareketlerde yukarıda bir yerde (dizde, kalçada, belde, boyunda) sıkışır, sistem kısa devre yapar. Boynu ısıtmak için başımızı çevirmeye başlayınca neyse, demin duranlar harekete katıldılar yine. Sevincim kısa sürdü. Isınmalar bitip de kuş gibi çökerek aldığımız nefeslerde kafalar yine karıştı. Kalktık, bir daha gösterdim. Alternatifleri gösterdim. “Hadi şimdi bir daha çökelim” dedim. Aaa, ama, o da ne? Arkadaki sakallı uzun saçlı adam bağdaş kurmuş yerde oturuyor. Belki başı filan dönmüştür diye ses etmedim. Sınıfın gerisi kuş gibi çökmüş khaki nefesini çalışıyordu.  Bitti, ayağa kalktık. Bağdaş kuran sakallı, uzun saçlı adam da kalktı. Sıra geldi Civa Çalana’yı göstermeye. Dedim ki bakın şimdi eklemlerdeki enejiyi uyandırdık, karın merkezindeki derin kasları da nefese dahil ettik, şimdi sıra bu canlanmış enerjiyi güzelce bedenin etrafına yaymak, varolan friksiyonları, kırışıklıkları düzleştirmekte. Arkadaki sakalı adamın yanındaki kısa saçlı zayıf kadın ben konuşurken sinirli sinirli ağırlığını bir ayağından ötekine geçirdi. Aldırmadım, onları biraz daha ayakta bekletip Civa Çalana’yı baştan sona yaptım. Bitirdiğimde yüzlerinde bir heyecan pırıltısı var mı diye baktım. Öndeki genç kadın gülümsedi. O gülümseyince yüreklendim, sınıfın geri kalanının yüzlerindeki boş ifadeyi unutmaya karar verdim. Civa Çalana şimdi neşelerini yerine getirir diye düşündüm.

Civa Çalana serisi sivrisinek dediğimiz çok basit ama tepeden tırnağa bütün bedenin, nefesin, beş duygu organının ve zihnin tam katılımını gerektiren bir pozda bitiyor. Biz hocalara öğrencinin seviyesi ve gelişimi ile ilgili bir yığın veri sağlayan bir poz  bu sivrisinek. Gösterdim. Girdik. Hassas bir dengesi var. İlk defa yapanların hemen öyle bulamayacağı ince bir ayar gerektiriyor. Ben aralarında geziyor, pozda uzun süre kalabilmeleri için ufak tefek tüyolar veriyorum. Ayaklarınızın dış tarafına ağırlık verin, poponuzu dizlerinizden daha yukarıda bir yerde tutun, dirseklerinizi kırıp omuzlarınızı yere doğru bırakın, başınızı kaldırıp karşıya bakın…Bazılarını elimle düzeltiyorum. Oflayıp poflayıp, girip çıkıyorlar poza. Topu topu beş nefes duracağız. Derken baktım arkadaki sakallı adam yine pozdan çıkmış, bu sefer yerde bağdaş da kurmamış, Sivrisinek ile hiç ilgisi bulunmayan bir poz yapıyor. (Malasana) Bir an ne diyeceğimi bilemedim. En çok da şaşkınlığımdan. Kendi öğrencilerimde bugüne kadar hiç görmediğim bir davranış bu.

Meğer herşey daha yeni başlıyormuş!

Ben Civa Çalana üzerine Balakrama’nın ilk hareketlerini gösterir ve onlara tekrarlatırken arkadaki sakallı uzun saçlı adam kendi başına hareket etmeyi sürdürdü. O kadarla kalsa iyi, daha çok dikkat ve sabır gerektiren pozlara geçtikçe sadece sakallı adam değil, yanındaki kısa saçlı zayıf kadın da benim gösterdiklerimden bağımsız şeyler yapmaya başladı. At pozunda dururken bu durumun veba gibi sınıfın geneline yayıldığını gördüm. Her üç öğrenciden biri at pozunda durmak yerine öne arkaya katlanan, sağa, sola katlanmaya başladı. Benim basiretim büsbütün bağlandı. Baştan o sakallıyı uyarmadım ya, artık kimseyi uyaramıyorum. Derken sakallı kendi hareketlerini bitirdi, matını topladı, dersin ortasında salondan çıktı gitti.

İşte o noktada ben bir hocanın düşebileceği en fena tuzağa düştüm ve öğrencinin gönlünü hoş tutacak, onları eğlendirecek ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak bir şeyler yaptırma arayışına girdim. Öyle bir şeyler yapayım ki hepsi yine bana dönsünler ve lütfen başka birisi dersi terketmesin! Olacak iş mi? Seri var, sıra var, nizam var. Hepsini boşverdim. Hadi size Shadow Yoga’nın Güneşe Selam serisini öğreteyim, ister misiniz? Olur mu? Olmaz tabii. Shadow Yoga’nın Güneşe Selam serisi ileri pozların karmakarışık geçişlerinden oluşan bir seri. Bir sağa, bir sola, bir ileri bir geri giderken kafalar iyice karıştı, fiziksel yetersizlikler iyice ortaya çıktı. Gözümün ucuyla arka köşedeki sarışın kadının da matını toplayıp çıktığını gördüm. Kısa saçlı zayıf kadın kendi kendine bir şeyler yapmaya devam ediyordu. Önlerdeki bir başka genç kadın da durdu, oturdu, meditasyona başladı. Ben seriden koptukça, öğrenci de benden kopuyor tabii. Benim kendime güvensizliğim tabak gibi onlara yansıyor!

Hay Allahım! Gözüm saate kaydı. Daha yarım saat daha var. Başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Bu ders hemen şimdi bitsin istedim!

Hayatımın ennnn kötü dersiydi!

Yoga Hocalarının düşebileceği en fena tuzak öğrenciyi memnun etme kaygısı/isteği ile ders vermek. İngilizce, matematik, sosyal bilgiler ve hatta müzik öğretmenleri bile öğrencilerini eğlendirmek için değil, bilgiyi aktarmak ve öğrenciyi yeni bir tecrübeye taşımak amacıyla ders verirler. Eylemek, gönülleri hoş tutmak biz hocaların işi değil ki! Özellikle kişisel dönüşüm potansiyeli taşıyan yoga gibi bir dalın hocalarının işi hiç değil. Gönülleri hoş tutmak amacıyla verilen derslerde öğrenciler yogaya dair bir şey öğrenemedikleri gibi, varolan ve kendilerini kısıtlayan davranış kalıplarını biraz daha pekiştirmiş oluyorlar.

Nasıl mı?

Eh o da yarına kalsın.

Bu arada, bütün yoga öğretmeni meslekdaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum!

Hayatımın Enn Kötü Dersinin Devamı’ için 5 yanıt

  1. Falname 24/11/2012 / 2:13 am

    E o adamla kadının sırrı neymiş, öğrenebildin mi? Kötü bir durummuş hakkikaten. Ama anlattın; geçti, bitti. Bir daha olmaz 😉

  2. Ozge Ekin 24/11/2012 / 3:28 pm

    Ne guzel bi yolculuktasin Defne! Bu arada her gun ben yogama senin ogrettigin isinma hareketleri civa calanayla baslarken, sivri sinekte sana bir tesekkur yolluyorum, hazir yaziyi okuyup aklima gelmisken burdan da yollayim 🙂 Benim kilitlerimi en cok acan seriler bunlar oldu, umarim yolumuz bi daha kesisir de devamini da ogrenirim senden. Hatta sivri sinegi ne zaman accik daralsam bu aralar durup yapiyorum – ne boyun ne bel agrisi kaldi, kendi chiropractor’im oldum 🙂

  3. Deniz 26/11/2012 / 2:20 am

    Universitede de boyle. Ogrenciye eglendirilmesi ve mutlu edilmesi gereken musteri olarak bakamazsin, bakinca yaptigin isin amacindan sasmis oluyorsun; ama senin de bir sonraki yazida altini cizdigin gibi neoliberal global piyasa duzeninde her sey alisverise indirgeniyor, kar getirisi ile degerlendiriliyor – buna yoga da universite de bir dolu baska bir sey de dahil, oyle olunca da ici bosaliyor tum bu asil derdi kar amacindan cok farkli olan yapi ya da ogretilerin. Zor durumlar. Dogru bildigini yapmaya devam etmekten baska yol var mi?

    Yukaridakine benzer olaylar bana da bazen ders verirken oluyor universitede – kosarak kacip gidesim geliyor – (kendi hocalarim zamaninda beni niye severmis anliyorum – ben her daim ne anlatiyorlar diye merakla dinler, sikilsam bile, olsun bu benim isim dinleyeyim belki bir sey cikar ilginc derdim, bir de dusunurdum anlattiklarini). Biraz da empati eksikligi herhalde – ne bileyim kendini hocanin da yerine koyamamak da var herhalde. Ben bir yoga dersinde kafama gore takilayim dersin ortasinda cikayim falan – yapamazdim yani. Saygisizlik gibi gelirdi bir dolu baska sey yaninda.

  4. proxidox 29/12/2012 / 11:27 pm

    Bu sinsi tuzağa düşmemiş hoca yoktur heralde. Sadece bir kez başına geldiyse ne mutlu sana.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s