Bey çantasını dün yemek yediğimiz lokantada unutmuş. Bugün ancak akşam 4’de aklımıza geldi. Almaya gittim. Telefon, içindekiler ile tastamam cüzdan, fotoğraf makinesi, bir kurabiye yarısı hepsi aynen duruyor.
Aklıma bizim düğün partisini yaptığımız kır lokantasında unutup da ertesi gün almaya gittiğimiz vazolar geldi. Yirmi küsur vazodan geriye üç tanesi kalmıştı. Diğerlerinin hepsi talan edilmiş. Bir tane vazoya derhal süs balığı konmuş ve vazo ofise taşınmış. Aramızdan biri bir torba unutmuş. İçi sadece ıvır zıvır ama manevi değeri olan ıvır zıvır. O torbadan da eser yok. Eser olmadığı için sert bir inkar ile karşılaşıyoruz. ”Yok öyle torba morba unutulmadı”. Sanki unutan taraf biz değiliz? ”Vazo filan da yok burada!”
Şimdi kötü sosyoloji yapıp da burada böyle, bizde niye öyle sorularına genel geçer yanıtlar aramayacağım. Aklıma geldi yazdım.
***
Bey’in çantasını boynuma takmış lokantadan dönerken, codependency’nin türkçesi ne ola ki acaba diye düşünüyordum. “Diğerine bağımlılık” gibi bir şey olabilir. Veya ”ilişki bağımlılığı”. Nil Gün Hanım’a yazıp sormak geldi aklıma. Kadını rahatsız etmeden evvel bir google’ı yoklayayım dedim. Ve ta ta ta! Kuraldışı Yayınevi araştırmalarım için kullandığım No More Codependency‘yi türkçeye tercüme etmiş ve yayınlamış bile. Taaa 1996 yılında. Kitabın adı: Bağımdaşlığa Son. (Yazar Melody Beattie, tercüman Ayfer Çelebi, Kural Dışı Yayınları, 1996)
Bağımdaşlık sözcüğünün “diğerine bağımlılık”a nazaran daha tatlı bir tınısı olduğu kesin. O halde bağımdaşlıktır konumuz.
Codependecy’nin tercümesini düşünürken aklıma bir de ”bağımlıya bağımlılık” gelmişti ama bu terim bahsi geçen rahatsızlığı ancak kısıtlı olarak tanımlayabiliyor. Alkol, uyuşturucu, seks, kumar bağımlılığı olan insanlara bağımlı olmak elbet codependency durumuna örnek teşkil ediyor ama codependecy (bağımdaşlık) sadece bağımlıya değil, gün içinde ilişkiye girdiğimiz bütün insanlara ve onların bizim hakkımızdaki fikirlerine bağımlılık.
Örnek: A kişisi bu sabah kahveye gidiyor. Bir yılı aşkın zamandır uğramadığı bir kahve burası. Kahvenin yakışıklı baristası sıcak bir tebesüüm ile A kişisine şehre ne zaman döndüğünü soruyor. Kişi 3 aydır şehirde olduğu halde bu kafeye bir defa bile uğramadığı için bir suçluluk duyuyor ve ”hımm, dur bakayım, döneli bir iki hafta oldu” deyiveriyor. Konuştuğu -ve günde yüz kişiye kahve servisi yapan- baristayı hayal kırıklığına uğratmak istemiyor. Bu yüzden yalan söylüyor. Böylelikle sadece baristanın duygularını kendice tahmin etmekle kalmıyor (benim onların kahvesine gelmediğimi duyarsa üzülür) bir de kendini o duyguları manipüle edebileceğini düşünüyor. (o halde ona küçük bir “beyaz” yalan söyleyerek hayal kırıklığını engelleyebilirim).
Bu tipik bir bağımdaşlık durumu. Fark ettiyseniz A kişisi son derece bencil ve kendine odaklı yaşıyor, düşünüyor. Üstelik bunun farkında da değil. Çünkü neden baristadan gerçeği sakladığını soracak olursanız muhtemelen size, “ayıp olmasın, çocuk bozulmasın” diye cevap verip, kendini değil sadece o diğer insanı düşündüğünü iddia edecektir.
Aslında tek bir motivasyonu var: Baristanın kendisini beğenmesini, takdir etmesi ve eleştirmemesi. Hakkında hayırlısı…
***
Bağımdaşlık sağlıksız bir ilişki kurman biçimi. Bağımdaşlık etkisinde kurduğumuz ilişkilerde ya aşırı pasif davranıyoruz ya da aşırı derecede birilerine bakmak, onların işlerini üstlenmek eğilimindeyiz. Karşılık istemediğini söyleyerek durmadan veren insanlar aslında bu vermenin karşılığında mütemadiyen takdir ve beğeni bekliyorlar. Verdiklerinin karşılığında ne beklediklerini net ifade edemedikleri için de onlarla ilgilenmezseniz, küsmek gibi pasif agresif davranışlar sergiliyorlar.
Küsmek tam bir bağımdaşlık hareketi. Bozulmak, trip atmak, surat asmak bunlar da hep karşımızdaki kişiden ne istediğimizi ifade etmek yerine o istediğimizi hile ve cebren elde etme yolları. (Küsen arkadaşlara zerre kadar tahammülüm olmaması aslında kendi bağımdaşlığımdan ama bu konuya daha gelmedik.)
Bağımdaşlık, ilişkilerimize ve hayat kalitemize ciddi biçimde zarar veriyor. Bağımdaşlık ilişkilerinde kendi iyiliğimiz ve ihtiyaçlarımızı sonuncu plana alıyor ve bir başkası için saçımızı süpürge ediyoruz. (sözde) Ama aslında yine tek motifimiz var o insan tarafından takdir görmek ve -Allah muhafaza- rededilmemek. Zaten bu rahatsızlığın en belirgin özelliği devamlı olarak diğerlerinin takdirini kazanmak veya reddinden kaçmak düzleminde davranışlarımızı belirlememiz. Bu düzlemde hareket etmek için yalan, inkar, uydurukçuluğa başvurabiliyoruz. (Bu arada beyaz yalan diye bir şey yok. Yalan is yalan. Ya doğruyu söylüyoruz ya da doğruyu söylemiyoruz. Bunun arasında bir durum yok. )
Bağımdaşlık bu kadar ile de sınırlı değil. Ama şimdilik bu kadar bilgi yeter. Sizi şimdi bir takım tipik bağımdaşlık belirtileri ile başbaşa bırakıyor ve Yunanca dersime yollanıyorum.
Bağımdaşlıktan bağımsız günler dileği ile…

***
Benden bir şey rica edildiği zaman yapmamam gereken bir şey olsa bile, hayır demekte zorlanıyorum.
Başkalarının dertlerinden kendimi sorumlu hissediyorum.
Kendimi şımartmakta zorlanıyorum. Bencilce bir şeymiş gibi geliyor.
Başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak kendi ihtiyaçlarımı karşılamaktan önce geliyor.
Diğer insanların takdiri kendimi kabullenmeme yardımcı oluyor.
Yaptığım bir şey başkalarınca eleştirilince kendimi yenik düşmüş hissediyorum.
Hatalarım dile getirildiğinde hemen savunmaya geçiyorum.
Beğeni topladığım alanlara enejimi fazlasıyla veriyorum.
Kendimi iyi hissetmek için kendimi diğer insanlarla mukayese etmem gerekiyor.
Derinlerde bir yerlerde kendimi beğenmediğimi biliyorum ama bunu başkalarından saklıyorum.
Sinirim bozulduğunda bu durumdan etrafımdaki insanları ve koşulları sorumlu tutuyorum.
Bana zarar veren ilişkilerden çıkmakta zorlanıyorum.
Sağlıksız ilişkilerimi sürdürebilmek için bazen değerlerimi ve inançlarımı feda ediyorum.
Kendi kendime beceremediğim şeyler için yardım isteyemiyorum.
”Ben yapmazsam, kim yapacak?”diye düşünüyorum.
Yeni bir şey deneme fikrine karşı verdiğim ilk tepki genellikle olumsuz oluyor.
***
Evet yaa, gitti guzelim termosum o torbanin icinde, hala kiziyorum dusundukce.
Bu yukarida siraladigin durumlarin bir ya da birkaci herhalde her Turk evladinda vardir, en azindan bende var. Hatta sanirim kabul ettigimden daha fazlasi da var ama bazilarini inkar etmeyi tercih ediyorum. Kendime yalan! Kisisel deneyimim farkinda olmak ve farkinda olduklarini bilincli olarak duzeltmeye calismak ise yariyor ama daha derinden bu konuya nasil mudahele edilir acaba? Osho terapilerinden “codependency” diye bir grup calismasi oldugunu hatirliyorum Osho ile ilgilenen arkadaslarimizdan.
Bu egilimi gosterdigin farkettigim danisanlara soyledigim bir benzetme vardir cok sevdigim. Ucakta oksijen maskelerini takmak gerektiginde once kendinize sonra yaninizdaki cocuga takmanizi soyler hostes (ya da ucus gorevlisi mi deniyor artik?). Yani kendi ihtiyaclarini karsilamadan baskalarini ihtiyaclarina yardimci olamazsin, veya kendini mutlu etmeden cevrene mutluluk veremezsin gibi durum.
Bir de Marshall Rosenberg’in “Non-violent communication” kitabi da bu konulara adini koymadan cok guzel deginir. Ozellikle baskalarinin duygularindan sorumlu olmamak konusunda.
Daha da bekliyoruz devamini,
Sevgiler,
Yasemin
evet işte zurnanın zırt dediği yere geldik tabii:)
Svagito’nun Zen Terapi Eğitiminde bahsettiği “camel path” (bu da ben oluyorum) oluyor zannımca bu durum… Bu tipler (yine ben) aşırı verici hep karşı tarafı memnun etmek üzere davranıyor, klasik sonu bitip tükenmek oluyor.
Workshop’ta süper bi deve tipi olduğum ortaya çıktığında bana söylediğini hiç unutamıyorum, “sen kimsin de başkalarını mutlu edeceksin? bu ne kibir” demişti. fedakarca geçirdiğim yılların üzerine yıkıldığım andır:)
İnsanı kendiyle yüzleştiren, kendini sorgulamaya davet eden bir yazı… en azından bende ampul yandı,ellerinize sağlık! İnsanın sürekli kendini beğendirmeye çalışması, kabul görmeye çalışması kişiliğinden çok şey götürüyor, ayrıca çok da yorucu! Kim bilir ruhsal boyutta hangi eksiklikten kaynaklanıyor…İtiraf ediyorum: ben bir bağımdaşım! Şimdi hemen kitabı sipariş ediyorum:)
aşk ilişkilerindeki bağımdaşlığın diğer insanlarla ilgili beğenilme, takdir edilme, onaylanma isteğiyle farklı şeyler olduğunu düşünmüştüm. aşk ilişkisinde, salgıladığımız hormonların algılarımızı yamultuğuyla ilgili bir fikrim var. çünkü sevgili olduğun kişiyle aşk hali bittiğinde ( yani bağımdaşlıkta bitirmek istemiyorsun ama yerlerde süründükten sonra eninde sonunda bitiyor) dostluğunu sürdürmeyi başarabiliyorsan aynı zaafiyeti göstermiyorsun artık. en azından benim için öyle oluyor.
son olarak saydığın bağımdaşlık belirtisi cümlelere ucundan kıyısından hepimiz zaman zaman uyuyoruz. bunlardan tamamen sıyrılmak çok da insani bir durum olmasa gerek. ama kafama takılan ve tüm ömrüm boyunca soru işaretleriyle yuvarlanıp durmama sebep olan aşk ilişkilerinde yaşadığım, bahsetiğine uyan bağımlılık halidir. beni çıldırtıyor ve çözüm bulmayı çok isterim. umarım bundan sonra vereceğin bilgiler yardımcı olur. ben de bulabildiklerimi okuyacağım bu konuyla ilgili…
sevgiler
Hic3a7 sormayc4b1n ya bir Rizeli olraak fc3b6nden c3a7ok c3a7ekiyoruz. Havayc4b1 c3a7ok c4b1lc4b1manlac59ftc4b1rc4b1yor. c396zellikle Kafkas dac49flarc4b1 Kafkaslar orada olmasaydc4b1 bence doc49fu karadeniz c3b6zellikle Trabzon, Rize, hopa gibi yerler daha soc49fuk olurdu.. kuzeydoc49fudan gelebilecek olan sistemlere soc49fuk rc3bczgarlara set oluc59fturuyor. zaten rize ve c3a7evresinde mikroklima alanc4b1 var yoksa c3a7ay, kivi, turunc3a7gilleri yetic59ftirebilmemizi neye bac49flicaz. ayrc4b1ca fc3b6n etkiside var tabii ki batum gc3bcrcistan’daki dc3bczlc3bck alanlarc4b1 sc4b1cak havayla dolduruyor o havanc4b1n gidecec49fi yer yok..270 km filan Kafkaslarc4b1n fc3b6n rc3bczgarc4b1 denizi ac59fc4b1p oraya kadar gelemez, dar alanda etkili olan bir rc3bczgardc4b1r. gvm, vostok ve ariftarif, yorumlarc4b1nc4b1z ic3a7in sac49f olun, arkadac59f c4b1srarcc4b1 biraz Tec59fekkc3bcrler. Ozan
…”… lets Google it together.”I love it! Don’t miss that word “public haelth,” i.e., the collective!! The good ole AMA, always looking out fur us! Proudly, I have never been a member!
Çok çok güzel bir yazı olmuş… Günlerdir üzerinde düşündüğüm, kendimi ve diğerlerini anlamaya çalıştığım konular… Gerçekten de; “…Bu düzlemde hareket etmek için yalan, inkar, uydurukçuluğa başvurabiliyoruz. (Bu arada beyaz yalan diye bir şey yok. Yalan is yalan. Ya doğruyu söylüyoruz ya da doğruyu söylemiyoruz. Bunun arasında bir durum yok. )…” ne kadar doğru!
Teşekkürler,
Bahar
Ellerine sağlık, çok önemli bir konuya değindin, her cümlesini dikkatlice okuyorum, Allah razı olsun, çok fena bir tele bastın ama iyi oldu 🙂
bu yaziyi boyle birakmamaliydin…. Çoğu bende de var…Sonra, peki…diye diye kaldim Defne 🙂
~ 2 bölümü de okudum ama yazdıklarıma bakıyorum da sanırım ağırlıklı olarak bu bölümde takılmışım. O yüzden.. ~
Evek diğerleri değil ama;
Benden bir şey rica edildiği zaman hayır demekte zorlanıyorum. (Gerçi biraz biraz kırmaya başladım gibi.)
Başkalarının hayatları, ihtiyaçları, dertleri benimkini aşıyor. (Hâlâ.. Onca densizliğe, bencilliğe, umursamazlığa rağmen..)
Kendimi şımartmakta zorlanıyorum. “Arkasından kötü bir şey gelecekmiş” gibi geliyor.
Derinlerde bir yerlerde kendimi beğenmiyorum “ve bunu da birkaç kişi hariç” başkalarından saklıyorum. (Yetmiyorum, yetişemiyorum hissi..)
Bana zarar veren ilişkilerden çıkmakta zorlanıyorum. (Sivri dilim yüzünden karşımdakinin hayatını cehenneme çevirirken de hatayı kendimde arayıp aslında kendi kendimi kanırtıyorum.)
Beceremediğim şeyler için, daraldığım anlarda yardım isteyemiyorum. (Ya güvensizlik ya da “ben şunu anlatana kadar zaten kendi kendime çözerim” kafası..)
”Ben yapmazsam, kim yapacak?” (Ama gerçekten de kimse yapmıyor / umursamıyor / görmüyor / sallamıyor? Akışına bırakamam, bırakamıyorum. En güzeli; kontrol manyaklığı da had safhada!)
şu sıralar ziyadesiyle canım yanıyor ve bütün bu maddeleri (bkz: daha gider bunlar) değiştir(e)meme konusundaki inadım ? hayatımı bu duruma getirdiğim için kendime duyduğum öfkeyi dindiremiyorum, ne yapacağımı da kestiremiyorum. Tanıdık tanımadık fark etmez; etrafıma sürekli bir duvar örüyorum ama birilerinin bütün bu koruma kalkanı kıvamındaki kıllıklarıma rağmen beni düşündüğünü bilmek de istiyorum. Bu 2 taraflı gidip gelmeler sebebiyle daimî üste hipopotam çöreklenmesi durumu söz konusu. Neyse, bağımdaşlıktan çıkıp don lastiğine çevirdim; ben bunu fikirlere ya da takdir görmeye bağımlılık olarak görmüyorum, sadece olumlu ya da olumsuz bir geri dönüş bekliyorum. Misâl biri için yaptığım bir şeyle ilgili karşılık almayı beklemiyorum; onu düşündüğümü, hesap açtığımı bilmesi, anlaması benim için yeterli. (İstemiyorsa da belli etsin ve çekilip gitsin hayatımdan ya da ben uzaklaşırım, nema problema.) Ama bir yerden sonra bu gibi algılanmaya ve tek taraflı vericilik / fazla detaycılık yüzünden teklemeye başlamasına tepki koyduğumda zeytinyağı stilinde takılmalar işi içinden çıkılamaz bir hâle getiriyor. Tepki koymayıp, karşıdan ne beklediğimi dile getirdiğimde hesap kitap yaparak mı ya da en azından bozulduğumu belli ederek mi söyleseydim dedirtecek cevaplar alıyor olmam;
a) benim bedeviliğim,
b) neyi nasıl söylemem gerektiğini bilmiyorum,
c) etrafımda asalaklardan oluşan bir çöplük yarattım. (beni kemirdin, neye çevirdin sen?)
Yaş: 28. Yorgunluk seviyesi: arş-ı alâ. 2-3 kişi haricinde neredeyse içimdeki bütün kredileri tükettim sanırım ve bunu da artık sürekli beyan ediyorum ama gel gör ki gün içinde karşılaştığım an’larla, kare’lerle hâlâ kafamda, içimde bir yerlerde yine birileri için bir şey yapmaya çalışmak için tırmalayan biri var. Sanki ben hiç yokmuşum gibi davranan biri.a
Bir eleştiri
Bu ve benzer kavramların evrenselliği tartışmaya açıktır yani bir çok tutumumuz bir çok yönüyle kültürel, tarihsel ve sınıfsaldır dolayısıyla batı kültürünün normlarıyla kendimizi değerlendirirsek bazı varsayımsal temelli hatalar yapabiliriz. Bu bağlamda Kemal Sayar’ın ” Aşınan kimlikler dağılan kişilkler” makalesi bu mevzu’a güzel katkılar yapabilir.
İkinci olumlama;
İnsan tüm karmaşıklığıyla ve güzelliğiyle keşfedilmesi ilgi uyandıran bir varlık. Bu bağlamda insana dair anlama ve anlamdrıma çabaları taktire ve ilgiye şayandır.Teşekkürler yazınız için.
Sevgili Defne,
Çok güzel bir konuyu irdelemişsiniz. Ömrümün büyük bir bölümünü özgürlüğüne çok düşkün bir ruh taşımama rağmen bu dertten mustarip olarak geçirdikten sonra bir derdim olduğuna uyandım. Ondan sonrası benim için güzel bir akış ve kendini gerçekleştirme öyküsü oldu. Diyeceğim o ki, sanırım herkesin kendine göre kurduğu bir saati var ve kim ne derse desin, anlatsın başkasının saati çalınca uyanmıyoruz. Yine de farkındalık içinde olunması süreci hızlandırabilir. Ele aldığınız konunun bu nedenle gerçekten önemli olduğunu söylemeliyim.
Bugün bu konuda ne biliyorum, deneyimlerimin tartışmaya ne yönde katkısı olabilir diye düşündüm. Beni bağımdaşlıktan kurtulma serüvenimde ilk adım bir kitap oldu. Çok okumuştum, çok yanıt aramıştım. Yeteneklerim, düşlerim vardı ve kendime kurguladığım yaşantım ile bir türlü örtüşmüyorlardı. Çıkmazdaydım. İşte bu derli toplu kitap ile kafamda uçuşan tüm bilgiler bir araya toparlandı. Kitap dört anlaşma. Yazarı Don Miguel Ruiz. Çoğunuz okumuş olabilirsiniz sanırım. Kısaca bu dört kural şunlar ama okumamışlar var ise kuralların açıklamasını okuyup, anlamalarını gönülden tavsiye ederim.
1)Hiç bir konuda varsayımda bulunma
2)Sözün gücünü dikkatli kullan
3)Her konuda elinden gelenin hep en iyisini yap ve
4) Hiç bir şeyi kişisel algılama.
Benim bunları uygulamaya çabalarken benimsediğim bazı yaklaşımlar da bana yardımcı oldu.
Kafan ve ruhun karıştığında zihni devreden çıkar, yalnızca sezgilerini dinlemeye başla.
Beklenti beslemeden, çıkarsız ilişki kur. İlişkinin süresi bir başarı ölçütü değildir, o kişinin ruhuna yaptığı (olumlu veya olumsuz şekilde deneyimlenen) katkı önemlidir.
Ve bir ilişki yaşarken de, tanrısal sevginin bilincine sırtını yasla (hep sevgiyi seç) ve
Kendini her zaman karşındakinden daha önemli tut. Ama onun da aynısını yapmasına olanak ver.
Geçen gün güzel bir pasaj not almışım: Nasıl ki beyaz diğer renklerin yokluğu değil, hepsinin bir bileşimi ise, sevgi de tüm duyguların bir bileşimidir diyor. İçinde korku, kıskançlık, haset, özlem, sabır hepsi bulunur. Hangisini deneyimlemediyseniz sırası ile deneyimleyeceksiniz ki ancak ondan sonra ilahi sevgiyi anlama şansınız olacak.
Demek ki dedim (sizin de pek güzel yazmış olduğunuz gibi) bu karmaşık duygulardan geçmese idik, aslında özümüzü oluşturan göksel sevgiyi deneyimleyecek bilince ve farkındalığa ulaşamamış olacak idik.
Sevgiyle kalın.
Petek