
Bey iş gezisine çıktı. Beş gün boyunca şehirde yalnızım. Beni bilenler bilirler, bu benim en renkli hayallerimden biridir. Bey gidecek, ben kalacağım. Bütün günü tek başıma kafelerde geçireceğim, eve hiç girmeyeceğim, hep yazıp, hep okuyup hiç ev işi yapmayacağım. Hayaldir çünkü bizim Bey pek bir yerlere gitmez. Ben gider gezer, gelirim, o beni bekler. O benim gibi meraklı değildir evden uzaklaşmaya, otel odalarında, çadırlarda, uyku tulumlarında, kahvelerde vakit geçirmeye. Yapı meselesi. O yengeç, ben balık. Ben açık denizlere yüzmek isterim, o kuytu bir mağaraya girip orada kendini eylemek.
Ve fakat işte bu dönem denk geldi. O gitti, ben kaldım. Her evli kadın bekarlık hayalleri kurar mı benim gibi bilmiyorum. Üstelik ben mutlu bir evliliğin kadınıyım. Ama illa ki bir öteki hayat süsleyecek ya hayallerimizi işte benimki de “bekar Defne” nin hayatı. Sanki bekar Defne’nin hayatını otuz küsur yıl yaşamamışım gibi…Neyse zaten hayaller hayalken güzel. Gerçekleştikleri zaman hayal formatındayken aklımıza gelmeyen bir dolu sevimsiz ayrıntı da beraberinde geliyor.
Benim Bekar Defne hayallerimde mesela Bekar Defne yogadan sonra bir kahveye gidiyor ve sonra ilhamı kuruyana kadar yazı yazıyor. İlham kuruyunca kahve kitapçıya bitişik ya, oradan bir kitap çekiyor okuyor, yeniden ilham buluyor, yazıyor. Acıkınca gidiyor, bol sarmısaklı iki taco biraz cips yiyor. Yemek yerken kitabını okuyor. Hiç yemek yapmıyor. (sanki Evli Defne çok yapıyor ya!) Hiç araba da kullanmıyor. Bisikletiyle nehir kıyısına iniyor. Müzik dinleyerek pedal çeviriyor. Nereye? Önemli değil. Su kenarında olmak yeter. Mola verince Yunanca ödevlerini yapıyor. Akşama kadar eve girmiyor. (annesi gibi)
Bey’i havaalanına bırakır bırakmaz Bekar Defne’nin hayatını yaşamaya başladım. İlk önce iyi gitti. Kahveye değil de, yeni bir çaycı açılmış mahallede, sessiz sakin sıcacık bir mekan. Oraya gittim. Çay içtim. Dört saat filan oturmuşum, sırtım ağrıyınca farkettim. Ne yaptın o kadar saat deseniz, valla bilmiyorum. Zamanım sonsuz diye biraz savruk davranmışım. Yazı yazdın mı? Romana bir iki rötuş attım ama o kadar. Sonra dikkatim dağıldı. Biraz uçak, biraz bilet, biraz feysbuk bakmışım.
Çıktım. Hadi tacoları, cipsleri yemeye Meksika lokantasına gittim. İçerisi çok gürültülü geldi, dışarıda da yok güneş, yok rüzgar. Doğal elementler canımı sıktı. Gölge bir köşeye sıkıştım. Rüzgar kitabımın sayfalarını karıştırdı. Cipsler çok tuzluydu. Öğleden sonra kahve falı bakacağımı hatırlayınca belki de sarmısak konusunda dikkatli olmam gerek diye düşündüm. Üzerime çökmekte olan huysuzluğu, bütün saatler benim, istediğimi yapabilirim diye neşelendirmeye çalıştım.
“Hadi gel bisiklete binelim.”
Bindik, müzik dinledik. Bir yere yetişme derdi olmadan nehir kıyısında gidip geldik. Mola verince kendimi bir daha yokladım.
“Yunanca ödevlerimizi yapalım mı?”
“Cık. Nasıl olsa çok zaman var, sonra yaparız.”
“Ne yapalım?”
Cevap yok.
Huysuzluk bütün sistemi sarmakta farkındayım. Ama nasıl olur? Bekar Defne’nin gününü yaşarken tam? Birden hatırladım. Bekar Defne’nin eski zamanlarda yaşadığı buhranları. “Too much alone time” diye teşhis koymuştu bir hocası bir zamanlar. Tek başına geçirilen zaman fazlası. “Öteki”nin tanıklığında yaşamaya muhtaçtır insanevladı, demişti bilge bir dostu da.
Eve döndüm. Ev nasıl da boş! Bütün ışıkları da yaksam aydınlanmıyor. Ne yapardım ben evde tek başıma kaldığımda? Televizyonumuz da yok ki. Olsa da Amerikan televizyonunu anlamam. Anlasam televizyon içimdeki boşluğu iyice derinleştirmekten başka be yapacak? Bilgisayardan bir film seyretsem? Tek başıma film seyretmek de canım çekmedi. Kitap okuyayım bari. Okudum. Şimdi ne olacak? Uyumaya karar verdim. Daha saat 9 bile olmamıştı. Yastıkları kokladım. Bey’i özledim. Özlem böyle bir duyguydu değil mi? İngilizcesi missing. Kaçırmak yani. Treni, uçağı kaçırmak gibi. Birisiyle geçirilecek güzel zamanları kaçırmak. Özlemek.
Öyle olsa gerek. Yatağın ortasına yerleştim. Uyudum.
11 saat sonra uyandım. Kahveye geldim. İki kahve içtim.
Şimdi ne yapayım?
Bey’i özledim. Evli Defne daha iyi bir hayalmiş, şimdi iyice anladım.
Defnecim, bir de cocuk sahibi olduktan sonra cocuk annanesine gitsede bir yanliz kalsam evde neler yaparim neler hayali varki sorma, yok boyle birsey :))
karşı pencere filmindeki gibi olmu, benim eşimde yurt dışında şuanda 2 gündür rüyalarımda onu görüyorum:)
Benim hayatim hep birisiyle gecirelecek zamanlari kacirarak geciyor. olmayan birisi ile. Bence ona da alisiliyor ama, ben artik buhran gecirmiyorum mesela.
Neyse, bence bu ilk gunun travmasi. bir iki gun icinde hatirlarsin yavas yavas nasil keyif alirdin o halden de.
Bir balık burcu olarak ben de geçenlerde “İtiraf etmeliyim ki bazen hayal kurmak, hayallerin gerçek olmasından bile daha güzel” diye yazmışım bir köşeye 🙂
Ben de bir balık burcu olarak cogu zaman oyle hıssedıyorum nedense…
Defne’cim,çok sıkı takipçinim.Yine çok güzel yazmışsın.İyi ki varssın
Gaipten sesler duyana dek tek başına olmakta sorun yok. Ne zaman ki sesleri engellemek için yastıklara sarıldın, o zaman birini aramalısın. Hiç olmazsa kafanı şişiren sesin sahibine dokunabilirsin.
Yazıların yetmedi kitabını aldık, hadi bakalım…
yakında özcan, roman da geliyor!
yorumun için teşekkürler!
Sevgili Defne, roman nerede kaldı? yoksa ben mi kaçırdım haberini ?
Sevgili Filiz,
Kaçırmadın. Roman daha yayınlanmadı. Ben Türkiye’ye dönünce inşallah! Çıkınca buradan ilan edeceğim zaten.
İlgin için çok teşekkürler.
Defne
“Öteki”nin tanıklığında yaşamaya muhtaçtır insanevladı.
Neden paylaşıyoruz, diyenlere…
Bayıldım.
Ben de bayıldım. Söyleyen arkadaşım da çok iyi bir terapist oldu…
Harika yazmışsınız gerçekten, ama ,insan değer verdiği kişi yanında olmayınca çok boş hissediyor. Ben o yokken ne yapıyordum sorusu geliyor hep aklına.
Benim “Bey” de yengeç. Ben akrep. Evdeki dengeler aynı yazıda anlatılan gibi. Ben sürekli eve gelip giden; o evde stabil….O eve aşık, ben dışarıya. Hayalim de seninkiyle aynı ama henüz yaşama fırsatı bulamadım 🙂 Yaşasaydım, geleceğim nokta aynı olurdu sanırım. Çünkü hayalim evde yalnız olmak değil, dışarıda saatten bağımsız olmak. (Tam 43 yıl bekardım oysa, doymaz mı insan 🙂
bu arada fotograf harikaymis..
“Bütün ışıkları da yaksam aydınlanmıyor”. Çok doğru. Romanını iştahla bekliyorum.