BOŞLUK VI: HEDİYE

Istanbul by Aisha Harley
Foto: Aisha Harley

Fresh Pot kahvesi Powels kitapçısının bitişiğinde. Hatta kahveye girmek için kitapçının kapısını kullanıyoruz. Sabah vakti kitap kokusuna karışık kahve beni mest ediyor. Bu yaz Albina Press’i Fresh Pot’a değiştim. Albina Press çok fazla tanıdık ile doldu. Tek başıma avarelik edemiyorum artık orada. Oturur oturmaz birileri masama yanaşıveriyor. Fresh Pot’un kahvesi daha iyi zaten. Ve bir de komşu kitapçının raflarından istediğim kitabı çekip masama getirebilirim.

Dışarıda tatlı bir sonbahar havası…Yağmur yağıyor, hava serin ve karanlık, sokaklar sakin ve boş. İç mekanların tadı bir başka çıkıyor böyle havalarda. Portlandlılar çok uzun ve çok yağmurlu bir kış geçirdikleri yetmemiş gibi, yazın da bir türlü başlamamasına müthiş bozuluyorlar. Haklı olarak. Biz buraya göçmeden önce on beş gün boyunca Leros’da denize girip çıkıp, daha tuzumuz kurumadan kalamar, ahtapot, çoban salatası, patates kızartması ile dolu sofralarda yemekler yediğimiz için yaza doymuşuz gibi geliyor bana. Sonbahar 30’lu yaşlarımın en sevdiğim mevsimi haline geldi galiba!

Bu sabah iki dersim vardı. Saatimi 5’e kurmuştum. Derslerin öncesine kendi yogamı yapma niyeti ile. Yine olmadı! Normalden 45 dakika önce uyanmak niye bu kadar zor anlamıyorum ki! Kendi yogam kaldı iki dersin sonrasına .Taa 8:30’a. O saatte yoga mı yapılırmış, diye söyleniyor yine içimdeki çok bilmiş. Of!

Istanbul by Aisha Harley
Foto: Aisha Harley

Güneşten önce kalkmayı becerdikten sonra bir kere, yogayı tam gün doğumuna denk getirmek öyle kuvvetli bir etki yapıyor ki! Yıllar önce, bütün yazı bir sahile kurduğum çadırımda geçirirken, komşum Serap ile güneş doğmadan uyanır, hiç konuşmadan doğuya yüzümüzü döner yogamıza başlardık. Saat kaçtı o sabahlarda? Uzun yaz günleri olduğuna göre, 4:30’dan geç olamaz. Yarın sabah yine deneyeceğim. İnanıyoruz ki zevke ve keyfe odaklanırsak, 5’de kalkabileceğiz (içimdeki ses ve ben.)

Ama bugün yogadan bahsetmeyecektim. Çünkü Boşluk serisi yoga serisi değil. Ruh, nefes, spirit, mizah, can, yaratıcılık, ilham, hayal gücü…bunları yogaya bağlayabiliriz elbet ama ömrünüzde yoga yapmadınız ve yapmayacak iseniz bile neden söz ettiğimi anlıyorsunuz değil mi? Boşluk yogadan büyük bir alanı kaplıyor.

Her birimiz eşsiz insanlarız. Maceradan arınmış, rutine dayalı sözde en sıradan hayatları sürenlerimiz bile özel-orjinal benlikler içinde yaşıyoruz. Nasıl ki her birimizin genetik yapısı bu alemde tek ve eşsiz, aynısı benliğimiz için de geçerli. Genlerimiz, birikim ve tecrübelerimiz, yaşam koşullarımız ve bilmediğimiz milyonlarca faktörün bir araya gelmesinden, benlik oluşmuş. Her birimiz insanlık halimizi  diğerinden farklı tecrübe ederiz ama nihayetinde insan birdir.  Bu birlik sayesinde iletişim kurabiliriz. Benim insanlığımı yaşama yolum yazı ile size ulaşır ve sizin insanlık halinizle örtüşür, size bir şey katar ve siz de dönüp kendinizinkini bir diğerine aktarırsınız. İlham zincirleme birbirimize geçirdiğimiz hediyedir.

Spiritsiz insan olmadığı gibi, hayal gücü ve yaratıcılıktan yoksun insan da yoktur. Geleneksel toplumlarda el işi, marangozluk, müzik, dans, muhabbet tellallığı, oyunculuk, masal yazmak/anlatmak gibi yaratıcılığı besleyen faaliyetler günlük hayatın parçası olarak yaşanıyordu. Bütün yetişkinlerin müzik yapması da, dans etmesi de sıradan ve sık sık tekrar eden olaylardı. Şimdi müzik yapmak, dans etmek, resim yapmak, yazı yazmak için bu alanlardan birine karşı yeteneğimiz olması gerektiğine inanıyoruz. Oysa ki ilham perisi gibi yetenek de zamanla, sabırla, kapısı çalına çalına uyanan bir diğer lamba cini.

Dünyada kaç milyar insan yaşıyorsa, bir o kadar da spirit var. Bir o kadar kendini ifade etme biçimi…Binlerce farklı kanaldan, milyonlarca farklı insana…Günümüzde yaratma imkanlarımız azalmadı, tersine arttı. Geleneksel toplumlarda ancak kendi kabileme, köyüme sunabileceğim iç dünyamı şimdi benimle aynı dili konuşan binlerce insana açabiliyorum. Bir şeyleri kanıtlamak, sizi değiştirmek, ya da etkilemek, daha iyi bir insan olmak için değil. Yaratmanın tatminini yaşamak için. Bu da sizin bana hediyeniz.

Can, öz  veya spirit uyuduğu yerden çıktıkça beraberinde yaratıcılığı getiriyor. Spirit, yogadaki gibi nefesle bedenin derinliklerine dokunarak veya insanın kendi gerçeğinin farkına varması sonucunda ortaya çıkabilir. Kendi gerçeğimiz derken, o orjinal benliğimizden söz ediyorum. Sadece size has olan, genetik yapınız gibi nevi şahsınza münhasır benliğinizden!

Bu arada o orjinal benlik (spirit)  bilinçli veya bilinçsiz olarak çocukluğumuzdan beri bastırılmış olabilir. Anne-baba “düzeltmeleri” (ama biz senin iyiliğini istediğimiz için böyle söylüyoruz), öğretmen eleştirisi (daha iyisini yapabileceğini biliyoum!), arkadaşların dalga geçmesi, eşlerin eşlere inançsızlığı, ve hatta kendi çocuklarımızın bizi küçümsemesi…Bir ömür bunlara şahitlik eden Spirit koşa koşa lambasına geri kaçmasın da ne yapsın? Ancak bir iki kadeh içki içtiğimizde geri gelir bazen. (İngilizce’de alkollü içeceklere bilin bakalım ne derler: Spirit!) Spirit’i dışarı çağırmak için alkollü spiritlere bağımlı hale gelirsek yalnız, yine kaçar lambasının içine.

İnsan yaratmak ister. İnsan ait olmak ister. Ne demişti yogi Bajan? We all long to belong. Hepimiz aidiyetin hasretini çekeriz. Yaradana kavuşmak yaratmaktan geçer. İnsanı insan yapan analitik düşünme yeteneği değil, hayal gücüdür bence. Hayal gücü orjinal benlikten, candan, spiritten beslenir.  Spirit avare zamanlardan…

Size bir hediye vereceğim:

Bir saat BOŞLUK.

Haydi bugün avare avare dolanın sokaklarda bir saat. Tek başınıza. Kimse ile konuşmadan. Bir yere yetişmeden. Belki kulağınıza müzik takar, bir film seyreder gibi sokaklardaki kendinizi seyredersiniz. Kim bilir belki alfa frekansına geçersiniz. Belki spirit lambanın ağzından başını gösterir, bir dilek tutarsınız. Belki bir şarkı yazarsınız, ya da mektup, belki bir resim yaparsınız ya da sekiverirsiniz kaldırımda.

Nasıl isterseniz öyle değerlendirin hediyenizi…

Mutlu günler!

SON

Istanbul by Aisha Harley
Foto: Aisha Harley

Aisha Harley’nin ve İstanbul’un ruhunu yansıtan bu güzel fotoğrafların devamına Defnesumanyoga’nın Facebook sayfasından bakabilirsiniz!

Boşluk Serisi IV- Maalesef Ruhu Yok

Burada bir öğrencim var.  İsmine Alice diyelim. Alice yoga  konusunda çok hevesli. Bir bilgisayar şirketinde sabah 9 akşam 6 çalışmasına rağmen, benim derslerime gelmeye azm etti. Haftada dört sabah saat 6:15’de karşımda. Bu aralar derslerim çok kalabalık da değil, toplasanız beş öğrenci geliyor gelmiyor.  Böylece her biri ile ek tek ilgilenebiliyorum .

Alice 26 yaşında. Sağlam kemikli, ince uzun kaslı, eksiği fazlası olmayan sağlıklı bir bedene sahip. Geçenlerde konuşurken özellikle Shadow Yoga öğrenmek istediğini, çünkü hareketlerdeki zerafeti çekici bulduğunu söyledi. Bunu duyan içimdeki hazır-cevap yoga hocası hemen hamlesini  hazırladı:

“Biliyorsun yoga fiziksel bedenin dış görüntüsü için yapılan bir şey değil”. (Of, ne sıkıcısın içimdeki hazır-cevap yoga hocası!)

Neyse o hamlesini yapmadan yakaladım bileğinden, içime geri çektim. Çünkü Alice’in söyledikleri hafızamda eski bir hocamın “grace” (hem zerafet hem de Tanrı’nın lütfu anlamına gelen) tanımı uyandırdı:

Evrenin zerafetine şahit olduğumuzda, akışın mükemmeliğini ve Yaradan’ın nefesini duyarız. Bundanır zarif olana doğru çekilmemiz.

Zerafete zihin 5 duyu organı ile şahitlik eder ve böylece ruh okşanır! Kimi  antropolojik araştırmalar insanların toplumsal ve kültürel farklılıklarına rağmen, zerafete şahitlik ederken gülümsediklerini saptamıştır.

Bir sürü martı birbirinin ardı sıra gökyüzüne yükselir mesela veya yatağımızı yaparken havalanan kuş tüyleri döne döne çarşaflara iner, ipek gömlek tenimize değer, bir yerden Albinoni’nin notaları kulağımıza çalınır ve gül mesela, sadece görüntüsü ile değil, kokusu ile bile zarifitir.  Artistik patinaj, kelebek stili yüzme, kelebeklerin kendisi, ipte yürüyen cambaz, damdaki kediden de bahsetmek istiyorum ama artık uzatmayayım. (Aslında ben de internetten uzun yazı okuyamayanlardanım!)

Velhasıl Alice de DVD’den seyrettiği Emma gibi zarif hareket etmek istiyor. Ve kendi bilse de bilmese de bu arzusu ilahi olanla bütünleşme hasretinden kaynaklanıyor.Ne demişti Yoga Bajan? We all long to belong.

Ve fakat Alice bütün çabasına rağmen o zerafeti içinden çıkaramıyor. Hareketlerin sırasını öğrendi. Kalçaları açık, bacakları güçlü, ayak bilekleri hamur gibi istediği şekle giriyor ve yine de olmuyor. Ben görüyorum, o da anlıyor.

Hareket ederken çok düşündüğü, hep düşündüğü öyle belli ki! Anlıyorum ki aklından geçenler akşam dışarı çıkarken ne giyeceği veya bana kendisini nasıl beğendirebileceği ile ilgili değil. Sadece yogayı düşünüyor. Hareketlerin sırasını, ince ayrıntılarını, hizasını, el-ayak-nefes koordinasyonlarını…Alice bir saat boyunca durmadan yoga düşünüyor. Bir saat boyunca durmadan yoga konusunda endişe üretiyor! Biliyorsunuz endişe ”let go” nun tam tersi.  Zerafet ise dikkat ve serbestliğin bileşiminden doğuyor.

Zaten Alice burada ”worry bee” tabir edilen endişeli tiplerden. Nadiren gülümsüyor ve sorularını ciddi bir ifade ile soruyor. Ben dalga geçer tonda bir şey söylersem, kendini muhakkak açıklama  yapmak zorunda hissediyor. Sanki bütün dünyaya açıklama borcu var. En büyük korkusu yanlış anlaşılmak.

Derken sıra geldi nefes çalışmaya ve olay aydınlandı. Alice’de nefes yok. Boğazına kadar zor zar bir lokma nefes alıyor, hemen sonra veriyor. Göğüs kafesi, karın, pelvik taban bunlar hayatlarında nefes yüzü görmemişler. Gösteriyorum, bak böyle göğüs kafesini açacaksın, karın böyle yumuşayacak, nefesini göbek deliğinin arkasında hissedeceksin, periniyum nefese doğru başını kaldıracak. Tepki yok! Sanki karşısında Türkçe konuşuyormuşum gibi boş bakıyor bana Alice.

Egzersizler,  udiyana bandalar, ödevler derken biraz yumuşar gibi oldu. Bu sefer midesi bulanmaya başladı. Nefesi açılıp da midesi bulanan öğrenci sayısı az değildir, o yüzden şaşırmadım. Aslında bu durum nefesin derinlere doğru inmeye başladığına işaret ettiğinden sevindim bile diyebiliriz. Devamı da geldi…Morali bozuldu, duygusallaştı, nedenini bilmediği günlük depresyonlara girdi çıktı. “Yoga bana iyi gelmedi” aşamasının kıyısına geldi yanaştı ama beni çok sevmişti, hatırıma dersleri bırakmadı!

Bu hafta bir sabah derse Alice’den başka öğrenci gelmedi. (evet, ekonomik kriz yeni evlilerin kapısını çalmakta Portland’da!)  “Başla” dedim, karşısına geçtim. O yaptı ben izledim.

İzlerken izlerken, birden Alice’de eksik olan şeyi buldum!

Alice’in ruhu yok!

Daha doğrusu Alice’in canı yok demeliyim. Doğru kelimeyi bulmakta zorlanıyorum çünkü Alice’de yokluğunu fark ettiğim şey ingilizce indi bana o sırada: Spirit.

Şimdi bu spirit kelimesinin tam karşılığı Türkçemizde yok. Ruh kelimesinin karşılığı olan soul’un varlığına isteyen inanır isteyen inanmaz ama canlıyı hayatta tutan, ona neşe ve yaşama şevki veren şeyin bir can bir spirit olduğunda sanırım hepimiz hemfikirizdir. Canlı insan vardır, cansız vardır. Cansız olan ölü değildir sadece spiritsizdir. Ya da o gün kendimizi cansız hissederiz.  Kendimizi canlı, neşeli, hissedersek ingilizcede buna ”i am in high spirtits’ deriz. Meali: Bugün yüksek spritlerdeyim.

Anladınız mı nasıl bir şeyden söz ettiğimi? Alice’de spirit yok. İnsan yaşamayı sürdürüp cansız olamaz mı? İşte Alice’inki öyle bir durum.

Bir yandan bunları düşünüyor  bir yandan da Alice’i yönlendiriyorum. Nefes bölümüne geldik. Ben yine anlatıyorum. Bir ara nefes alış-veriş anlamına gelen respiration kelimesini kullandım.  Daha ağzımdan çıkarken bağlantıyı yakaladım: Spirit ve respritation. İngilizce bilmiyorsanız bile şu iki kelimenin ekrandaki görüntüsüne bakın. Birisi ötekinin içine yerleşmiş gibi görünmüyor mu? Respiratation. Spirit değil de spirat yazılıyor ama oraya takılmayın şimdi.   Şöyle düşünün: İngilizcede kelimenin başına re-gelirse, bu onun yenilendiğini belirtir. Sonuna gelen -ation ise ismi sürece dönüştürür.  Dolayısı ile re-spirat-ation yani nefes alış-veriş spritin yeniden üretilmesi süreci anlamına gelir!

Alice’de ne eksikti?

Nefes.

Başka?

Zerafet

Ve bir de?

Sprit!

Ah ah ah! Siz de benim gibi heyecanlandınız mı şimdi?

O halde yarın görüşürüz!

HehHeh!

(Daha bir de inspiration (ilham) konusu var!)

Foto: Aisha Harley/ Photoshop: Kokia Sparis