
Dün ne yedin?

#glütensizşekersizkırkgün
Gün 5
Bugün ilk defa canım çok fena çikolata çekti. Bunun için de bir adet havuç yedim. Bugüne kadar meyve bile yememiştim. Şeker isteği (ihtiyacı diye bir şey yok, isteği var) yedikçe azalacağına çoğalan bir şey. O istek geldiğinde yemediğimizde yavaş yavaş geçiyor. Bir de bir bilge beslenme uzmanı bana demişti ki şeker isteği aslında susuzluk alametidir. Bir bardak su iç. Ben de havucun üzerine su içtim. Çikolata hayalleri suya karıştı gitti.
Bir de bugün 10km bisiklete bindim. Hiç de enercik filan hissetmiyorum kendimi Perişan yorgunum hatta. Ama ilk hafta beklenen bir şey yorgunluk. Detoks. Toksinler yüzeye çıkıyor. Su içip içip onları atmak lazım.
Aklıma bir şu geldi:
Azaltmakla bırakmak arasında çok büyük bir fark var.
Öğrencilerime hep söylediğim gibi bir şeyi yüzde 99 yapmakla yüzde 100 yapmak arasındaki farkı yaşayınız.
Bu konuda da yarın konuşuruz.
Siz ne yapıyorsunuz?
#glütensizşekersizkırkgün
Gün 3
Bugün şekerden bahsedecektim ama sonra baktım zaten okurların çoğu bu konuda epeyce bilgili. Üstelik şekersiz beslenme bir çoğunuz tarafından uygulanan bir şey anladığım kadarıyla. Yani bu kulvarda acemi olan benim.
Yine de bildiğim azıcık şeyi buraya aktarayım. Siz de lütfen yorum olarak kendi bildiklerinizi ekleyin.
Şeker (beyaz şeker, esmer şeker, fruktoz, meyve şekeri, kuru meyve, meyve suyu, şurup, stevia, agave ve aklıma gelmeyen diğer organik ve sentetik tatlandırıcılar) metabolizma bozukluklarından, madde bağımlılığına, diş çürüğünden kansere, bkinlikten depresyona, kadar pek çok rahatsızlığın sebebi olarak gösterilebiliyor. Modern insanın şeker bağımlılığı başlı başına bir araştırma konusu -ki bu konuda yapılmış pek çok araştırma var- ve son iki yüzyılın artan hastalıklarının arkasında (auto-immune hastalıkları, kanser, şeker, kalp ve damar rahatsızlıkları) ihtiyacın çok ama çok (çooook) üzerinde şeker tüketmemizin yattığı söyleniyor.
Bazı doktorlar şekeri nikotin ayarında bir zehir olarak tanımlıyorlar. Hatta ABD’nin çeşitli eyaletlerinde şekerli gıdaların paketine “şeker sağlığa zararlıdır” yazılması konusunda mücadele veren çocuk doktoları bile var. Kimi araştırmalar da kanserin özellikle çocuklukta tüketilen şekerle bağlantılı olarak gelişebildiğini gösteriyor.
Benim ilgimi çeken bir başka araştırmada da şeker bağımlılığı için modern insanın bir numaralı bağımlılığı söyleniyordu. Yani insanın en zor bırakabildiği şey -sigara, alkol, uyuşturucu madde değil- şekermiş! Aynı araştırma hayatlarının ilk dört yılında şekeri tadan çocukların ileriki yaşlarında sigara, alkol ve madde bağımlılığına daha yatkın olduğunu göstermişti.
Yani hani derler ya, sigara içiyorsanız ne yaparsanız yapın sağlılklı yaşayamazsanız, bu verilere bakarak aynı şeyi şeker için de söyleyebiliriz. Spor da yapsak, kilomuzu da muhaza etsek, organik ve temiz gıdalar almaya da özen göstersek şekeri kesmiyorsak sağlıklı bir sisteme kavuşamıyoruz.
Ama bütün bunların ötesinde benim merak ettiğim ve bu kırk günlük şekersiz hayata heves etmemi sağlayan nokta şekersiz yaşayan insanların rapot ettikleri dengeli duygusal haller. Şekerin ruh halimiz üzerinde acayip bir etkisi var. Kendimizi neşeli ya da öfkeli hissetmemizi bile düzenliyor. Ve sizin de bildiğiniz gibi öfkenin egemenliği altına giren zihin dünyayı bir başka görüyor, neşenin egemenliği altındaki zihin bir başka. Aslında dünya değişmiyor. Hep aynı. Kötüyle iyinin karışımı bir yer.
Ben de son zamanlarda çok sık öfkeleniyorum. Memleket meselelerine bağlamak kolay tabii bu öfkeyi ama yeterli değil. Daha başka bir şey var ve tek tabi ki tek başına şeker bırakmakla çözülecek bir şey değil öfke ama sabahları efkarlı, öğlen öfkeli, öğleden sonra isteksiz ama akşama pür neşe dolaşmam sadece memleketle ilgili de değil. Başka bir dengesizlik de mevcut.
Şekersizlik mi çözecek bunu? Bilmiyorum. Denemeden bilemem. Bir de yorgunum. Fazla bir şey yapmadığım halde yorgunum. Ona da çare olur mu acaba? Deneyelim görelim.
Bir de kilo meselesi var…!
Buna da yarın geçelim.
Siz nasılsınız? Nasıl gidiyor?
#glutensizsekersiz40gün.
Bugün kırk günlük glütensiz ve şekersiz beslenme rejiminde ikinci gün. FaceBook aracılıyla pek çok okur bu kırk günü benimle beraber geçirmek istediklerini yazdılar. Siz de istediğiniz noktada trene atlayabilirsiniz.
Bugün ikinci gün. Kırk gün boyunca içinde glüten maddesi olan gıdalar ile taze meyve dışında şekerin her türlüsünden uzak duracağız. Dünkü FaceBook paylaşımını da buraya koyuyorum. Bundan sonra hem blogdan hem FaceBook’dan beni takip edebilirsiniz.
Bir şey fark ettim: Bu kırk gün glütensiz, şekersiz besleneceksem hiç ama hiç aç kalmamam gerekiyor. Açlık anında gözüm dönüyor. Zevk düşkünü zihnimin kölesiyim o anda. O yüzden mideler hep dolu olsun. Çünkü sokakta aniden acıkırsak (ki bana bu sabah oldu) etrafımızda kırk günlük kürümüze uygun bir şeyler bulmamız zor olabilir.
Tecrübelerimi ve bildiklerimi buradan paylaşacağım. Beslenme uzmanı değilim o yüzden buraya yazacağınız her türlü yeni bilgiyi, düzeltmeyi ve kişisel yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım.
Ben her bünyenin kendine en iyi geleni deneye yanıla bulacağına inanıyorum. Glütensiz beslenmeyi denemiştim. Beş yıl önceydi. İlk kırk gün çok zor geçmişti ama bir alıştıktan sonra özellikle beyaz un içeren besinlerin yenilir şeyler olduğunu bile unuttum diyebilirim. Bütün mesele zihni programlamakta sanırım.
Bu arada glüten ile şeker arasında dağlar kadar fark var. İkisinden aynı anda vazgeçiyorum diye aynı şey sanılmasın. Glüten buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahılların içinde bulunan bir (aslında iki) cins protein. Bu protein bağırsakların iç çeperine yerleşip enflamasyon yaratıyor. Kimi bağırsak bu maddeyi kolayca eritip temizlerken, kimi bağırsak gluten karşısında güçsüz kalıyor. O zaman da bu proteinler bağırsakların iç çeperinde bir duvar örmeye başlıyorlar. Bu duvarı biz dışarıdan karın şişliği, gaz veya karın serliği gibi algılayabiliriz. Belki de glütene karşı bir hassasiyettir. Bir bırakıp görebiliriz. (Benim glütensiz geçen iki yılımda karnım hem minicik, hem de yumuşacıktı.)
Bu arada önemli bir bilgi: Glütensiz beslenme çok hızlı kilo verdiriyor. Zaten zayıfsanız, bünye zaten yeterince besin alamıyorsa kesinlikle tavsiye etmiyorum. Ayrıca glüten hassasiyeti bulunmayanlar için temiz, saf, tam buğday da eşsiz bir besin kaynağı.
Glütenden laf açılmışken dünyada bir glütensiz besin pazarı mevcut, malumunuz. Bisküviler, krakerler, makarnalar, ekmekler… Glütensiz sağlıklı anlamına gelmiyor. Bir çoğu beyaz pirinç, patates, mısır gibi hiç de masum olmayan besinlerden üretildikleri için tam da tersine sağlıksız gıdalar. Şekeri hiç saymıyorum bile ama nedense glütensiz ürünlerin çoğunda müthiş miktarda şeker bulunuyor.
Size tavsiyem “glütensiz”adıyla üretilmiş gıdalar yerine zaten doğal olarak içinde bu maddeyi barındırmayan gıdalarla beslenin.
Şeker konusuna da yarın geçelim….
#glutensizsekersiz40gün.
Gün 1
Öncelikle şunu söyleyeyim ki ben beslenme uzmanı değilim. Sağlıklı beslenme bilgilerimin çoğu deneme yanılma yoluyla edinilmiş bilgiler. Şekerin zararlı olduğunu aklımla biliyorum tabii ama şekeri kestiğim zaman enerji seviyemde ve ruh halimde ne gibi değişiklikler olacağını bilmiyorum. Beraber keşfedeceğiz. Bugünlük kısaca “şekersiz”in ne olduğunu açalım:
Beyaz şeker, bal, kuru meyve, agave, meyve şekeri, şurup ve meyve suları. Şekersiz 40 günümüzden bunları çıkarıyoruz. (Neden? Ona da geleceğiz) Abartmamak kaydıyla taze meyve yiyebiliriz.
Glüten başlı başına bir hikaye. Ne olduğu ve bağırsaklarımıza ne yaptığını anlatacağım önümüzdeki günlerde. Şimdilik bilmemiz gereken nelerde gluten var:
Beyaz un, arpa, buğday, çavdar, yulaf.
Nelerde yok? Sebze, meyve, et, tavuk, balık, pirinç, saf mısır unu, yağlar, karabuğday (saf) ve kinoa.
Hadi bir deneyelim mi?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum!